“Düşünceyi Açıklamama Özgürlüğü” ironik (tersinleme) başlıklı yazı benim özgün bir yazım değil. Friedrich Wilhelm Nietzsche’nin yaşamöyküsünü vikipediden aktardım. Yaşamöyküsünün altında yer alan “Deccal” yorumu da vikipediden. “Vikipediden” diye burun kıvırmayın. Bilgiler doğru. Bilgimin onayladığı şeyler.
Daha sonra yer alan “Deccal”in 61 ve 62. bölümleri ile “ HIRİSTİYANLIĞA KARŞI YASA” bölümü Ayça Kaya’nın “DECCAL”[i] çevirisinden aktardım. Çeviriyi beğendiğim söylenemez. Oruç Aruoba’nınkini[ii] tavsiye ederim.
Size tavsiyem şu: Biraz sonra DECCAL metnini okurken rastladığınız yerde “Hırıstiyanlık”ı “İslam” ya da “İslamlık”a, “Kilise”yi “Cami”ye çevirin ve “Hıritiyan”ı “Müslüman” olarak okuyun. Friedrich Wilhelm Nietzsche’nin 1888 yılında yazıp 1895 yılında yayımladığı “Deccal”, bu değişiklikle 2016 yılında Türkiye’de yayınlanabilir miydi? Bunu düşünün!
Friedrich Wilhelm Nietzsche, “Bu Almanlar, itiraf edeyim ki benim düşmanımdır” da diyor.
Bir Türk filozofun “Bu Türkler benim düşmanımdır” dediğini de düşünün ve “Alman” sözcüğünün yerine “Türk” yazın. Mümkün mü?
Düşünceyi açıklama özgürlüğünün sınırı yoktur. Sizinkinin de sınırı yoktur. İşte bu sınırsızlık demokrasinin başladığı yerdir.
Özdemir İnce
25 Ocak 2016
***
Friedrich Wilhelm Nietzsche; 15 Ekim 1844 – 25 Ağustos 1900) Alman filolog, filozof, kültür eleştirmeni, şair ve besteci. Din, ahlak, modern kültür, felsefe ve bilim üzerine metafor, ironi ve aforizma dolu bir üslupla eleştirel yazılar yazmıştır. Nietzsche’nin kilit fikirlerini Apollon-Dionysos ikiliği, perspektivizm, Güç İstenci, “Tanrının ölümü“, Üstinsan ve bengi dönüş oluşturur. Felsefesinin merkezini oluşturan şey, kişinin coşkun enerjisini sömüren her türlü öğretinin, toplumsal olarak ne kadar geçerli olursa olsun sorgulanarak “hayatın evetlenmesi”dir. Hakikatin değeri ve nesnelliği üzerine yürüttüğü kökten sorgulaması, geniş çaplı yorumların odağını oluşturur ve etkisi özellikle kıta felsefesi geleneğinde varoluşçuluk, postmodernizm ve postyapısalcılık da dahil olmak üzere devam etmektedir.
Nietzsche kariyerine felsefeye dönmeden önce klasik filolog (Yunan ve Roma metin eleştirmeni) olarak başladı. 1869 yılında yirmi dört yaşındayken, Basel Üniversitesinde klasik filoloji kürsüsüne, bu yeri alan en genç kişi olarak atandı. 1879 yazında, hayatının büyük bölümünde kendisine dert olacak olan sağlık sorunları yüzünden istifa etti.[5] 1889’da kırk dört yaşında zihinsel yetilerinin tamamının yitimiyle sonuçlanan bir çöküş yaşadı. Çöküşü sonraları, üçüncü devre sifilis hastalığının neden olduğu nadir görülen bir genel pareziye yoruldu, fakat bu teşhiste soru işaretleri vardı.[6] Nietzsche kalan yıllarını annesinin 1897’de ölümüne kadar annesinin, 1900’de kendi ölümüne kadar kızkardeşi Elisabeth Förster-Nietzsche‘nin bakımında geçirdi.
Bakıcısı olarak kızkardeşi, Nietzsche’nin el yazmalarının idareciliğini ve editörlüğünü üstlendi. Förster-Nietzsche, tanınmış bir Alman milliyetçisi ve antisemitist olan Bernhard Förster ile evliydi ve Nietzsche’nin yayımlanmamış yazılarını, kocasının ideolojisine uyarlamak üzere, Nietzsche’nin belirttiği, antisemitizm ile milliyetçiliğe sert ve bariz biçimde karşı çıktığı görüşlerine genellikle ters düşecek biçimde yeniden düzenledi. Förster-Nietzsche’nin yaptığı değişiklikler nedeniyle Nietzsche’nin adı, sonraları yirminci yüzyıl bilim insanları Nietzsche’nin fikirlerinin yanlış yorumlanmasına karşı harekete geçmiş olsalar da, Alman militarizmi ve Nazizm ile birlikte anılır olmuştur. (Vikipedi)
“Deccal, Nietzsche’nin planladığı, dört parçadan oluşan eseri, ‘Tüm Değerlerin Yeniden Değerlendirilmesi’nin ilk ve tek tamamlanmış bölümüdür. “Değerlerin Yeniden Değerlendirilmesi”, Nietzsche’nin “yeni var-oluş değerleri yaratabilmenin başkoşulu olarak gördüğü, ancak varolan değerlerin bütün bütün yıkılmasıyla gerçekleştirilebileceğini düşündüğü felsefe izlencesidir. Kişinin güçsüzlüğünü, köle ruhunu, çileci yaşamın doğruluğuna duyduğu inancı, edilgen yaşantıyı aralıksız pompalayan Hiristiyan ahlakına karşı, kişinin kendisini olurlamasını, genelde bir bütün olarak yaşamı, daha özeldeyse tek tek yaşadıklarını sonuna dek evetlemesini savunan yaratıcı eylem ahlakının ön koşuludur.” Bir başka deyişle, “yerleşik toplumsal kurumlara, geleneksel bakışlara, dinsel buyruklara karşı kişinin kendi değerlerini yaratmasının gereği üstüne” oluşturulmuş bir felsefi duruştur. Deccal, bu bağlamda ‘sert’ bir Hıristiyanlık eleştirisidir.”[iii]
***
DECCAL
61.BÖLÜM
Burada, Almanlar için yüz kez daha acı verici bir anıyı anımsamak gerekli görünüyor. Almanlar Avrupa’yı, elde edebileceği son büyük kültür mirasından etti —Rönesans’tan. Sonunda anlaşıldı mı, anlaşılması isteniyor mu, Rönesans’ın ne olduğu? Hıristiyan değerlerinin ters yüz edilmesi – karşıt değerlerin, daha soylu değerlerin bir utku kazanması için olanaklı olan tüm araçlarla, tüm içgüdülerle ve tüm deha kaynaklarıyla yapılan bir girişim… Geçmişin tek büyük savaşı buydu; Rönesans’takinden daha eleştirel bir soru olmadı – bu benim de sorum; düşmanın merkezine yöneltilen daha temel, daha dolaysız, daha şiddetli bir saldırı biçimi hiç olmadı! Eleştirel noktada, Hıristiyanlığın başkentine saldırmak ve daha soylu değerleri tahta geçirmek —yani, onları orada oturanların içgüdülerine, en temel gereksinimlerine ve arzularına sokmak… Önümde tamamıyla dünya dışı bir büyüleyicilik ve ihtişam olanağı görüyorum: —Bana öyle geliyor ki bu olanak, tam ve ince bir güzelliğin tüm titreşimleri ile parıldıyor ve içinde öylesine Tanrısal, öylesine şeytani Tanrısal bir sanat taşıyor ki kişi, böylesi başka bir olanak için binlerce yıl boşuna aranıp durabilir; anlam bakımından öylesine zengin ve aynı zamanda öylesine görkemli paradokslarla dolu bir manzara görüyorum ki Olympos’taki tüm Tanrılara ölümsüz bir kahkaha attırabilir — Papa olarak Sezar Borgia!..[iv] Anlaşıldım mı?.. İşte bu, bugün için yalnız benim arzu ettiğim bir utku olurdu: Bununla Hıristiyanlık silinip süpürülebilirdi! —Ne oldu? Bir Alman keşiş, Luther, Roma’ya geldi. Bu keşiş, içindeki başarısız rahibin tüm kinci içgüdüleriyle, Roma’da, Rönesans’a karşı bir ayaklanma başlattı… Açgözlülüğün yerine, derin şükranla, bu muazzam olay ortaya çıktı: Kendi başkentinde Hıristiyanlığın üstesinden gelinişini anlamak yerine — bu görünümden nefretiyle besleneceğini anladı. Dindar insan yalnız kendini düşünür. —Luther’in gördüğü, yalnızca papalığın yozlaştığıydı, oysa tam tersi meydana geliyordu: Eski çürümüşlük, peccatum originale[v], Hıristiyanlığın kendisi değildi artık papanın tahtında oturan! Yerinde yaşam vardı! Yaşamın zaferi vardı! Tüm yüce, güzel ve yürekli şeylere dev bir evet vardı!.. Ve Luther, kiliseyi yeniden yapılandırdı: Ona saldırdı… Rönesans —anlamsız bir olay, dev bir boşunalık! — Ah şu Almanlar, bize nelere mal oldular! Boşunalık bu hep Almanların işi oldu. — Reformasyon; Leibniz, Kant ve sözüm ona Alman felsefesi; “özgürlük” savaşı; imparatorluk —her zaman, varolmuş bir şey için, geri alınamaz bir şey için, boşunalık… Bu Almanlar, itiraf edeyim ki benim düşmanımdır: Onların kavram ve değer bulanıklıklarını, her dürüst evet ve hayır öncesindeki korkaklıklarını hor görüyorum. Yaklaşık bin yıldır, ellerini attıkları her şeyi karıştırdılar ve birbirine kattılar; Avrupa’yı hastalandıran tüm yarımlıklar, tüm bölük pörçüklükler onların vicdanlarına yazılıdır —-ayrıca, var olan en temizlikten yoksun, en onmasız ve yıkılmaz Hıristiyanlık türü de onların vicdanlarına yazılıdır —Protestanlık… Eğer insanlık, Hıristiyanlıktan bir daha yakasını hiç kurtaramayacak olursa, bunun sorumlusu Almanlar olacaktır…
62.
Bununla, bir kanıya varıyor ve yargımı bildiriyorum. Hıristiyanlığı mahkûm ediyorum; Hıristiyan kilisesine, bir savcının şimdiye dek ağzından çıkmış en korkunç suçlamayı yöneltiyorum. O, bana göre, düşünülebilecek yozlaşmaların tümünden çok daha büyüktür; olabilecek yozlaşmaların en kötüsüdür, olabilecek en uç yozlaşma istemidir. Hıristiyan kilisesi, bu çürümüşlüğü bulaştırmadık hiçbir şey bırakmadı; her değeri değersizliğe, her gerçekliği bir yalana ve her dürüstlüğü bir ruh alçaklığına çevirdi. Bana kalkıp onun “insancıl” nimetlerinden söz ediliyor! Acıyı ortadan kaldırmaya yönelik her türlü çaba, en derin çıkarlarına aykırıdır; o, acıyla yaşar; kendisini ölümsüz kılmak için acı yaratır… Örneğin günah kurtçuğu: Bu sıkıntıyla insanlığı zenginleştiren yalnızca kiliseydi! —“Ruhların Tanrı önünde eşitliği”— bu düzenbazlık, tüm aşağı zihinlerin rancune’ları[vi] için —bu patlayıcı kavram, devrimde biten son, modern fikir ve tüm toplum düzeninin devrilme kanısı— bu, Hıristiyan dinamitidir… Gerçekten Hıristiyanlığın “insancıl” nimetleri! Hümanitas’tan[vii] bir çelişki, bir kendini aşağılama sanatı, ne pahasına olursa olsun bir yalan söyleme istenci, tüm iyi ve dürüst içgüdülere karşı tiksinti, bir horgörü çıkarmak! Bence Hıristiyanlığın bütün “İnsancıllığı” bunlardır! —“kutsallık” ülküsüyle, tüm kanı, tüm sevgiyi, her yaşam umudunu emen, kilisenin biricik etkinliği olarak asalaklık; tüm gerçeği yadsıma isteği olarak, öte dünya; şimdiye dek duyulmuş en yeraltı komplonun simgesi olarak haç; sağlığa, güzelliğe, yeteneğe, zekâya, ruh inceliğine karşı—yaşamın kendisine karşı…
Hıristiyanlığa karşı olan bu suçlamayı tüm duvarlara, duvar bulunan her yere yazacağım —körlerin bile görebileceği harflerim vardır benim… Ben Hıristiyanlığa, hiçbir aracın yeterince zehirleyici ya da gizli, yeraltı ve küçük olmadığı tek büyük lanet, tek büyük doğuştan yozluk, tek büyük öç içgüdüsü diyorum —insan ırkının tek ölümsüz lekesi diyorum…
Ve insanlık, zamanı, dies nefatus’tan[viii], bu kara yazının başına gelmesinden başlayarak hesaplıyor — Hıristiyanlığın ilk gününden!—Neden son gününden başlamasın? —Bugünden? Tüm değerlerin yeniden değerlendirilmesi!..
***
HIRİSTİYANLIĞA KARŞI YASA
Kurtuluş gününde; Birinci Yılın birinci gününde verilmiştir,
(—hatalı eski takvime göre, 30 Eylül 1888)
Günaha karşı ölümüne savaş:
Günah, Hıristiyanlıktır
Madde Bir. —Doğaya her türden aykırılık, günahtır. En günahkâr insan, rahiptir: Onun öğrettiği doğaya aykırılıktır. Rahibe gösterilmesi gereken, nedenler değil, tımarhanedir.
Madde İki. —Herhangi bir Tanrıya tapınma ayinine katılmak, kamu ahlakına tecavüzdür. Protestanlara, Katoliklerden, liberal Protestanlara ise dini bütün Protestanlardan daha katı davranılmalıdır. Hıristiyanın suçluluk derecesi, bilime yakınlık derecesine göre artar. Dolayısıyla suçlunun suçlusu, filozoftur.
Madde Üç. —Hıristiyanlığın yılan yumurtalarım kuluçkaya yatırdığı lanetli yerler yıkılmalı, ancak yeryüzünün rezil yerleri olarak gelecek için ibretiâlem olsunlar diye korunmalıdır. Buralarda zehirli yılanlar yetiştirilmelidir.
Madde Dört. —Anlık vaazı, kamusal açıdan doğaya aykırılığa kışkırtmadır. Cinselliği ilişkin her horgörü, cinsel yaşamın “kirlilik” kavramıyla her kirletilmesi, yaşamın kutsal ruhuna karşı işlenmiş esaslı günahtır.
Madde Beş. —Bir rahiple birlikte aynı masada yemek yemek, yoldan çıkmadır: Böylece kişi kendini doğru dürüst insanlar topluluğundan afaroz etmiş olur. Rahip, bizim Şandalamızdır[ix] —onu kanun kaçkını ilan etmeli, açlığa mahkûm etmeli, çöllere sürmelidir.
Madde Altı. —“Kutsal” tarih, layık olduğu üzere, lanetli tarih olarak anılmak; “Tanrı”, “Mesih”, “Kurtarıcı”, “Aziz” sözcükleri küfür olarak, canilere yakıştırılan adlar olarak kullanılmalıdır.
Madde Yedi. —Gerisi kendiliğinden gelecektir.
FRIEDRICH NIETZCHE
Özdemir İnce/ozdemirince.com
[i] Say Yayınları, 2014
[ii] Nietzsche, Friedrich, Deccal, çev.Oruç Aruoba, İthaki Yay., İstanbul, 2003
[iii] Oruç Aruoba, Nietzsche, Friedrich, Deccal, çev.Oruç Aruoba, İthaki Yay., İstanbul, 2003
[iv] Sezar Borgia (1475-1507); Rodrigo’nun (Papa VI. Alexander) birçok evlilik dışı çocuğundan biri; kıyıcılığı ve işlediği suçlarla ünlü olmasına rağmen, yetenekli bir askerdi ve İtalya’nın birliğine ilk inananlardandı. Neredeyse papa oluyordu.
[v] Peccatum originale (Lat.): İlk Günah
[vi] Rancune (Fr): Hınç, kin
[vii] Dies nefatus (Lat): Lanetli gün
[viii] Humanitas (Lat): Humanizmin temelindeki insanlık.
[ix] Şandala (Carpe Mortem): (Sanskritçe): İinsan artığı.
0 yorum