Okullardaki yönetim kadrolarına Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenleri getirilerek, eğitimde dinsel ağırlıklı uygulamalara önem verilmiş ve devrim yasalarından olan Eğitim Birliği Yasasını göz ardı edilmiştir...
Laik eğitimin, dini eğitime dönüştürülmesi çabaları hep sürdürülmüştür…
Ortaöğretimdeki okulların çoğu İmam Hatip Okuluna dönüştürüldüğünden, aileler çocuklarını gönderecek düz okul bulmakta zorlukla karşı karşıya bırakılmıştır…
Örneğin;
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik,
-2006 yılı Bütçe görüşmelerinde “Dinsel düşünce olmadan bilim yapılamaz. Ben, salt bilimsel düşünceyle eğitim yapılacağına inanmıyorum” demiştir…
-2006 yılında Van’daki incelemeleri sırasında atama isteyen öğretmen adaylarına, "Öğretmen olarak almıyorsak ihtiyacımız yok demektir" karşılığını verince aralarında tartışma çıkmış, bir öğretmen adayı, "Biz İran’a mı gidelim, öğretmenlik yapalım?" diyerek hakkını aradığını söyleyince Çelik, çözüm bulmak yerine, "Git nerede ararsan ara. Sen böyle konuşmakla bir yere varamazsın" diyerek adayı terslemiştir…
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer,
Henüz politikaya atılmadan 1995 yılında yapılan bir bilgi şöleninde (sempozyum), ''Yine başlangıçta kurulurken ortaya atılan cumhuriyet ilkesinin de zayıfladığını ve işlevini kaybettiğini görüyoruz. Halk için ve halk adına yönetim diye tarif edilen cumhuriyet kavramının aslında artık bizim için çok fazla bir mana ifade etmediğini söylememiz de mümkündür. Türkiye Cumhuriyeti'nin başlangıçta ortaya koyduğu laiklik, cumhuriyet ve milliyetçilik gibi birçok temel ilkenin yerini daha çok katılımcı, daha adem-i merkezi, daha Müslüman bir yapıya devretmesi zorunluluğunu ve artık bunun zamanının geldiği düşüncesini taşıyorum.'' Diyerek, Milli Eğitim Bakanlığı döneminde, eğitim sistemini bu düşüncesi doğrultusunda şekillendirmeye çalışmıştır…
Bu işin tuzu, biberi ise 2016 bütçe görüşmelerinde, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda milletvekillerinin eleştirilerini yanıtlayan Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın söyledikleridir…
Bakan bu konuşmasında atanmadıkları için intihar eden öğretmenler için, “Teknik tabiri nedir bilmiyorum ama bunu bile söyleyip söylememekte tereddüt ediyorum, ‘gösterişçi intihar eylemi’ diye bir sendromdan bahsediliyor. Aslında niyeti olmadığı halde etrafında ilgi uyandırmak veya ilgi çekmek veya isteklerinin yerine gelmesini sağlamak amaçlı” ifadelerini kullanmıştır…
Öğretmen adaylarının, yıllarını vererek bir meslek edinmek için okuduklarını, atamaları uzun süre yapılamayınca bunalıma girip intihar ettiklerini söylemeye dili varmayan Bakan, dikkat çekmek için yaşamlarını son verdiklerini söyleyerek, hem acılı ailelerin acısına acı katmış, hem yaşam hakkının insanın en vazgeçilmez hakkı olduğuna gereken saygıyı göstermemiş, hem de vicdanlı insanların vicdanlarını kanatmıştır…
İşte 13 yıllık eğitim politikamızın fotoğrafı ne yazık ki budur…
Biraz insaf, biraz vicdan demekten başka söyleyecek söz bulamıyorum…
15.02.2016
Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet Savcısı
0 yorum