AKP’den daha önce de ayrılanlar olmuş, onlar da, Recep Tayyip Erdoğan’a ağır eleştiriler yöneltmişti.
Muhalefet ise her defasında konuyu canlı tutmaya çalışmış, ‘AKP dağılıyor’, ‘Erdoğan bitiyor’ başlıklı yazıları okumuş, konuşmaları, sloganları çok dinlemiştik.
O zamanlar da, “Söylenenler ve gidenler Erdoğan’ı daha da güçlendirir. Söyleyenler ve gidenler ise unutulur” demiştim.
Vay sen misin bunu diyen, ne AKP’liliğim kalmıştı ne de Erdoğan destekçiliğim.
Şahsıma yönelik önyargılı yorumların ve hakaretlerin ‘bini bir para’ olmuştu.
Ama işler söylediğim gibi gelişince de, “Kusura bakma, yazını hızlı okuduğumdan, yanlış değerlendirmişim. Haklıymışsın” mesajları yağmaya başlamıştı.
Bu kez AKP’nin ve muhafazakâr kesimin en ağır toplarından Bülent Arınç’ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a eleştirileri gündeme oturdu.
Bülent Arınç’ın kendi deyimiyle ‘Özgül ağırlığı’ daha öncekilere göre farklı olduğu için muhalefet ve medya, ‘AKP’de kıyamet kopacak’, ‘Erdoğan bu kez bitecek’, ‘Erdoğan artık korkuyor’ içerikli yorumlarla, açıklamalarla, yazılarla doldu taştı.
Böyle davranarak, bir kez daha kendilerine yakın kesimlerde beklenti oluşturdular.
Tekrar ediyorum, Erdoğan buradan da güçlenerek çıkacak.
Bu olay da, Erdoğan’ın Başkanlık yoluna döşenen en önemli taşlardan olacak.
AKP’yi kuruluş aşamasından, Erdoğan’ı da, İstanbul İl Başkanlığı’ndan bu yana izlerim.
Erdoğan’ı o yıllarda izlememin nedeni ise bundan 3 dönem önce AKP Ordu Milletvekili olan Ayhan Yılmaz’dır.
Paris’teki yıllarımdan tanıdığım Yılmaz, “Gürbüz abi, bizim Refah Partisi’nin İstanbul’da öyle bir İl Başkanı var ki, konuşmasına, karizmasına parti tabanı hayran. Göreceksin Türkiye’nin geleceğine damga vuracak” demişti.
O dönemde, Milli Görüş’ün Paris sorumlusu olan Ayhan, Erbakan’a da, Erdoğan’a da yakındı.
Ama ayrışma sırasında Erdoğan’ın yanında yer almıştı.
Bunun karşılığını da milletvekili yapılarak aldı.
Ayhan’ın 1990’lı yılların başındaki bu uyarısının ardından Erdoğan’ın siyasi kariyerini sürekli izledim.
Atacağı bir sonra ki adımı değil 5 adım sonrasını öngörebilirim.
Bunu da birçok kez kanıtladım.
ABD’nin, Türkiye’de çoğunluğu oluşturan muhafazakâr kesimden Erdoğan’ı Erbakan’a karşı alternatif lider seçip, destekleyip, yükseltmesinin nedenleri çok iyi bilirim.
Kitaplarımı, yazılarımı okuyanlar buna da şahittir.
Erdoğan, 3 Kasım 2002 seçiminde Türkiye gündemine girmiş değildir.
Uzun yıllar öncesinden Türkiye’nin kaderine, dışarıdan ve içeriden de muhalefetin büyük katkısı ve şaşılası öngörüsüzlüğü sayesinde yazılmıştır.
Erdoğan’ın inanılmaz ilişki ağı, muhafazakâr çevrelerdeki gruplar ile önemli kişiler üzerindeki etkisi, tarikatlar ve cemaatlere nüfuzu o kadar büyüktür ki, bu kesimler için liderden de ötedir.
Perşembe günleri, Türkiye’nin dört bir yanında, kadınların evlerde düzenledikleri ve çığ gibi yayılan Kuran günlerini görün, ne demek istediğimi anlarsınız.
Erdoğan’ın en büyük avantajı, muhalefetin şimdiye kadar onun başarısının sırrını anlama kapasitesine ulaşamamış olmasıdır.
Muhalefet, Erdoğan’a büyük bir manevra alanı bırakmış, İstanbul Belediye Başkanlığı’ndan bu yana da, hep onun belirlediği gündemi izlemiştir.
Erdoğan’a en sert yanıtı vermek, AKP’deki sorunlardan, ayrılıklardan medet ummak, muhalefet için geçer akçe olmuştur.
Bir işe yaramadığını bile bile bu yolda ısrar etmek, Erdoğan karşısında yaşanan çaresizliğin kanıtıdır.
Bir başka ülkede olsaydı, halkın topyekûn ayağa kalkacağı 17 ve 25 Aralık olaylarının ardından bile AKP seçim kazandıysa, bunun nedeni Erdoğan faktörüdür.
Erdoğan, 17 ve 25 Aralık’tan da hasarsız çıktığını görünce, bu zaferini, başkanlık yolunun en önemli taşı yapmıştır.
Muhalefet ise bunu da anlamayarak, irdelemeyerek, çaresizliğini kanıtlamıştır.
Erdoğan’ın sıkıştığı yerde, hemen her gün gündemi sürekli değiştirecek tartışma konuları ortaya attığını da, kamplaşma yaratma yolunu seçtiğini de, muhalefetin anlaması için aradan uzun yıllar geçmesi gerekmiştir.
Ama buna rağmen bile gereğini yapmaktan uzaktırlar.
Erdoğan, muhalefet tarafından sert söylemlerle eleştirilmeyi beklemektedir.
Çünkü Erdoğan’a saldırı, mazlumu, mağduru oynamak için kamplaşmayı büyütmek için ve toplumun sevdiği geri adım atmayan, tek başına direnen, kahraman adam görüntüsünü vermek için sınırsız malzeme sağlamaktadır.
Erdoğan bu malzemeyi, kendisine hiçbir zaman destek vermeyeceğini bildiği yüzde 25’e de tutunamayan, yüzde 17’ye inecek CHP tabanı, yüzde 10’lara inen MHP tabanı ve yüzde 10 civarındaki HDP tabanı için kullanmamaktadır.
Çünkü onları karşı kamp ilan edip, dışlamıştır.
Bu malzemeyi, 3 Kasım 2002’de, yüzde 35 olarak aldığı ve geçen yıllar boyunca üstüne sürekli eklediği kitleleri etkilemek ve kendisine sıkı sıkıya bağlamak için kullanmaktadır.
Erdoğan’a saldırı yöntemi artık muhalefetin tabanında bile ilgi görmemesine rağmen, muhalefet düştüğü bu tuzaktan çıkmamakta ısrarcıdır.
Beni ilk kez okudukları için “Sadece eleştiriyor, yazıyor, konuşuyorsun da, sen ne öneriyorsun?” diyenler yine çıkacaktır.
1998’den günümüze, Ecevit’ten Kılıçdaroğlu’na, yaşanacakları, öngörülerimi anlatıp, önerilerimi, projelerimi, kimi zaman kapılardan kovulma pahasına, sabırla sundum.
Önce “Haklısın, doğru söylüyorsun, yapalım, edelim” denildi, sonra iş uygulamaya gelince anlaşılmaz bir şekilde yan çizildi.
Erdoğan’ın başarısının “3’ü belirleyici 5 Püf Noktası” var.
Muhalefetin onu başarısız kılması ise bu Püf Noktalarını bulmaktan geçiyor.
Bu da, öncelikle CHP’nin görevidir.
Ancak CHP’nin, ne kadroları ne de örgütleri (çok az bir bölümü hariç), söz konusu Püf Noktalarını tespit edip, Erdoğan’ı buradan tüketecek durumda değildir.
Çünkü kendi içinde mücadele etmek daha kolaydır.
Çünkü Parti İçi Zaferler daha kolaydır.
Çünkü partinin elindeki belediyelerle ‘Her Anlamda’ idare etmek daha kolaydır.
Gürbüz Evren /Gerçekgündem
0 yorum