PKK Doğu’da ve Güneydoğu Anadolu’da görev yapan silahsız, savunmasız 132 öğretmeni katletmişti. Bu katledilme gerekçesini, APO aynı kitabın 28–29. Sayfasında şöyle açıklanıyor:
“Türk Devleti Kürdistan denilen ülkemizi işgal etmiş, bununla yetinmeyip sömürgeleştirmiş ve bunlarla da yetinmeyip asimile etmeye çalışıyor. Kurduğu okul ağlarının her biri beyin yıkama, kültürümüzü unutturma merkezi olarak çalıştırıyor. Buralarda görev yapan öğretmenler hem birer ajan hem de beyin yıkayıcıdırlar. Yoklukları varlıklarından daha iyidir. Bölgedeki eğitim sistemini tümden durdurmalıyız. Kürtçe eğitim vermedikçe Türkçe eğitime müsaade etmeyeceğiz”.
Abdullah Öcal’ın anası, küçükken ona, şöyle dermiş:
“Komşu çocuklarını dövmeden, onların kafalarını kırmadan, camlarını indirmeden eve gelmeyeceksin, intikamını almadan yemek yemeyeceksin…”! (Sf: 201-203)
Şemdin Sakık kitabının 203. Sayfasında APO için şunları yazıyordu:
“Yoksul Ömerli Köyü’nün en sefil, en fazla dışta kalmış ve horlanmış; toplayıcılıkla ve dilencilikle zar zor geçinen, karın tokluğuna çalışan ve açlık sınırında duran bir aileden gelir. Sırtındaki giysileri yırtık, ayakları çıplak, karnı aç büyür”.
Kendini çok iyi tanıyan Şemdin Sakık, kitabının 202. Sayfasında APO’nun dini imanı konusunda şunları yazıyor:
“Hangi milliyetten olduğunu anlaşılmadığı gibi, hangi dine mensup olduğu da bir o kadar muğlâktır. Bir bakarsınız İslâm dinine sarılmış, bir bakarsınız Papa’dan daha fazla İsevi olup çıkmış, Hatta kendisiyle Musa arasında benzerlikler kuracak kadar Yahudileşmiş çıkmış. Bazen Sünni, bazen Alevi, bazen Haricidir”.
Abdullah Öcalan anlatıyor: “Benim ablamın başlık parası yedi eşek yükü buğday idi, birkaç çuval buğday verip ablamı alıp götürdüler”. (Sf: 202).
Açlık ve yoksulluk çeken bir köylü ailesinin çocuğu olan APO’nun ancak 20 yaşına geldiğinde saate bakmasını öğrendiğini okuyoruz. (Sf: 203) Yaşantısının başında, köyü terk ettiğinde babasının eşyalarını ve arkadaşlarının parasını çalarak, hırsızlığını okul ortamına taşıyarak, böylece şebek, örgüt kurduğunu 204. sayfadan öğreniyoruz.
Bir zamanlar PKK nin iki numaralı militanı olan “Parmaksız Zeki” kod adlı Şemdin Sakık, Diyarbakır Cezaevinde yatarken yazdığı, adeta bir pişmanlık itirafı olan ve mektuplarını içeren kitabında (207. sayfada) şunları yazıyor:
“Kardeşi Osman’ı madden ve manen örgüt taşıyor. Adana’daki kardeşine her ay nafaka gönderiyor. Avrupa’ya taşıdığı akrabaları, topladığımız ganimetlerle yaşıyorlar. Bu aileden olup da, emeğiyle geçimini sağlayan birisi yoktur. Sanatlarını ve meslek sahibi olmalarını bir tarafa bırakalım, kazma kürek sallayacak kadar emektar değiller”. Demek ki Ocalan ailesinin geçim kaynağı PKK nın gasp paralarından geliyor.
“En büyük lider benim” diyen, Kürt’lerin Tanrısı olduğunu iddia eden, sanki her şeyi kendisi yaratmış gibi, marazi hastalıklı ama, çok zalim, gaddar APO için, yandaşları ve militanları onun için şu vasıfları kullanıyor: “ Zamanın peygamberi, yarı tanrı, tam tanrı, insan üstü, doğunun güneşi, sabah yıldızı, yolunu yitirenlerin kutup yıldızı, sosyalizmin ustadı, halk lideri, ordu komutanı, parti lideri”. Bu nasıl liderlik ki, halkın içine katılmayıp, Şam’da Suriye yönetiminin sağladığı saray gibi evlerde lüks içinde yaşayan, korkusunda operasyonlara katılmayan korkak, cani, psikopat bir lider…(Sf: 214) Çocukluğunda kitap nedir, kültür nedir bilmeyen, kitap okumasını sevmeyen, militanlarının kitap okumasını yasaklayan APO, “ben halkın çıkarları için okumadım” diyebiliyor…(Sf: 220)
APO Militanlarına roman, deneme, felsefe, şiir gibi kitapların okunmasını yasakladığı halde, İran’da Alamut Kalesi’nde dünyanın en gaddar, en zalim terör örgütünü kuran Hasan El Sabbah’ın liderliğini yaptığı Hurufilerin (Haşhaşilerin) geliştirdiği, Bizans oyunları, türlü entrikalarla dolu, arkadan hançerleme, ihanet taktikleri, entrikaları okumalarını öğütlemekte.(Sf: 225–226)
Şemdin Sakık, sanırım biraz kitap okuyor olmalı ki, APO, o zamanları sağ kolu olan Şemdin Sakık için, ne yazık ki ülkemizin az kitap okuma durumunu, okuyanların başlarına gelenleri alaylı bir şekilde anlatırken şunları söylemekte:
“Ey aptal Şemdin; kitap okumana, okula devam etmene ne gerek var? Baksana, yetmiş milyonluk ülkede kitap okuyanların sayısı bir avuç kadardır. Yazarlar ise parmakla sayılacak kadar azdır. Bunların sefil yaşamlarını, cezaevlerinde nasıl süründüklerini görmüyor musun? Okuma- yazma onların karnını doyurdu mu? Okumayla, araştırmayla, yazıyla ilişkilerini kesenlerin nasıl da köşeyi döndüklerine şahit değimisin? Baksana; okuyanlar, diplomalılar, ihtisas yapanlar yerlerde sürünürken, senin gibi cahil kalmış kavgacıların namı yedi cihanı aştı. Okumayı bırak da köşeyi dönmeye bak. Bak işte, şefin olan adam (APO) da okulu bırakarak bir üst mertebelere ulaştı. Akıllı ol! Benim gibi ol”… (Sf: 227)
Böylece bir terörist başı, ne hazin ki, ülkemizin okuma yazma grafiğinin düşüklüğünü çizerken, “okuyup yazma eşkıya ol” öğüdünü verirken, bu manyakça öğüdünün doğruluğundan öylesine emin ki, “akıllı ol” diyor. Tıpkı, Hrant Ding’in katilinin azmettiricisi Yasin Hayal’in tutuklanırken, sanki doğru öğüt veriyormuş gibi, “Orhan Pamuk akıllı olsun, akıllı” diye, bağırması gibi. Demek ki ülkemiz insanı, dünyadan, doğrulardan, kültürden öylesine uzak ki, gerçekle doğruyu ayıramayacak kadar aymazlık içinde.
APO, okuma yazmayı sevmeyen, eline kalem alıp tek çalışma notu yazmayan bir insan; Şam’daki terör karargâhında, adına yazılmış yüzlerce bildiri ve kitap, yanında oluşturduğu komisyonlarca yazılıyor, bunların altına imzasını atılarak, yayınlatıyordu. Dağdaki, uzaktaki militanlarına da “ne kadar da yazan biridir” dedirtiyor, “ben beş yüz kitap yazdım” diye övünüyordu. (Sf: 228)
Böylesine cani ruhlu boş insan APO, dağlara çıkıp terör eylemlerine katılmaya korkarken, “Kürt halkını ben yarattım, bu kutsal kavgayı ben başlattım… sadece Türkiye’yi, Ortadoğu’yu değil, dünyayı etkiliyorum”, diye yandaşlarına böbürleniyordu. Yazdıkları için, “çözümlemelerim kutsal kitaplar kadar değerlidir” diyen manyakça bir hezeyanlar içinde idi. (Sf: 231- 239)
Romanını yazmaya yanaşmayan Romancı Yaşar Kemal’e yüklenerek “…asimilasyon çocuğu, yeni yetme Kemal’e bakın, böyle büyük bir kişilik ortada dururken, böyle kutsal bir savaş yürütülürken, o gitmiş Çukurova’nın börtü böceğiyle, kurdu kuşuyla uğraşıyor, zavallı köylüler ve Eşkıya Mehmet’i yazıyor” diyerek, dünyaca tanınan ve kabul edilen bu yazarı karalama küçüklüğünü gösterdi. (Sf: 237)
PKK nın bir ve iki numarası yöneticisi Türkiye Cezaevlerinde yatmakta, PKK başı Abdullah Öcalan İmralı Ada Ceza Evinde, Şemdin Sakık Diyarbakır Ceza Evinde yatmaktalar.
PKK nın iki numaralı lideri Şemdin Sakık, ceza evinde yazdığı “Şemdin Sakık’tan Mektuplar” adlı kitabında, APO’ yu anlatırken 202. sayfasında şunları yazıyordu:
“…Hangi milletten olduğu anlaşılmadığı gibi, hangi dine mensup olduğu da bir o kadar muğlâktır, (Abdullah Öcalan için söylüyor). Bir bakarsınız ki İslam dinine sarılmış, bir bakarsınız Papa’dan daha fazla İsevî olup çıkmış. Hatta kendisiyle Musa arasında benzerlikler kuracak kadar Yahudileşmiş çıkmış. Bazen Sunî, bazen Alevi, bazen Haricidir.
Kızlarını evlendirdiklerinde başlık parası olarak birkaç, eşek yükü buğday alıp veren “İlk Çağ” geleneğini çocukluğunda yaşayan A. Öcalan kişiliği, insana buğday kadar değer biçen bir sefaletin ürünü olarak şekillendi.-”Benim ablam başlık parası yedi eşek yükü buğday idi, birkaç çuval buğday verip ablamı alıp götürdüler”- derken, geldiği çevreyi anlatıyordu.
……………………………………………..
İtibarlı bir aile düzeyinin olmayışı yedi eşek yükü buğdaya satılmasından çok rahat çıkarılabilir. Ekonomik düzeyi ve dolayısıyla sosyal konumu gelişkin bir ailede böyle bir durum olsa olsa fıkra olur. Ekonomik düzeyi o kadar düşüktür ki henüz para ve altınla tanıştırılmamıştır bile”.
18 yıl dağlarda nice baskınlara katılmış, PKK nın iki numaralı lideri “Parmaksız Zeki” diye anılan, Şemdin Sakık, Halfeti’nin Ömerli Köyü’nden olan PKK Başı Abdullah Öcal’ın için, aynı kitabının 203. sayfasında şunları da yazıyor:
“…Yoksul Ömerli Köyü’nün en sefil, en fazla dışta kalmış ve horlanmış; toplayıcılıkla ve dilencilikle zar zor geçinen, karın tokluğuna çalışan ve açlık sınırında duran bir aileden gelir. Sırtındaki giysileri yırtık, ayakları çıplak, karnı aç büyür.
“….dinin yobazlığında ve geleneklerin cehenneminde boğulan, soyu bilinmeyen bir aileden geliyor. …Çürümüş çevrede dev kişilikler yetişmez”.
Terörist başından söz etmişken, onun eşelemesine tavırlarına da değinelim. Yine aynı kitabın 232. sayfasında, “Bu konuda konuştuğu her cümlenin kelimelerin ikisinden biri küfürdür” diye yazan, Şemdin Sakık’in tanık olduğu ve kitabından öğrendiğimize göre, APO, Beka Vadisindeki terör kampında topladığı yüzlerce militana, terör konuşmalarında, cümlelerinin arasında “eşşoğlu eşekler” sözünü sık sık kullanırmış. “Ulan hayvanoğlu hayvanlar,….öyle davar gibi yan yatmış bön bön bakıyorsunuz!...Eşeklerden, katırlardan müteşekkil bir sürü görünümdesiniz (Sf:242)…. “Bu kadar bilgiyi eşeklere versem onlar bile sizden daha iyi anlamasını bilirler….Ama siz, kabız olmuş eşek gibisiniz… Bre şerefsizler, eşek olduğunu….eşek demesinin büyük bir yetenek olduğunu öğrenmiştik”, (Sf: 243). ….Onlar için eşek demek bile az gelir” (Sf:244) “Alçaklar, şerefsizler, namussuzlar, hainler, hayvanlar, eşekler, eşek oğlu eşekler..”Sf:311)
APO, yanındaki militanlardan Fuat ismindeki ile konuşurken onu aşağılayarak şöyle babalanıyor:
“- …Sanırım kendine eşek demiştiniz doğu mudur Fuat?”
“-Doğrudur başkanım, derinliğine düşündüğümde sadece bir özelliğimle eşek olduğumu gördüm. Beynimi çalıştırmamakla eşeğe benzerken, üretimsizliğimle bir keneye benzediğimi gördüm. …Doğrusu daha birçok hayvana da benzetebilirsiniz”. Görüldüğü gibi, militanları APO’nun her türlü aşağılama ve küfürlerine karşı itirazsız kabul ediyorlar; “eşek” dediği zaman, “eşeğim” diyecek kadar, ruhları aşağılanmış durumdalar.(Sf: 340)
Konumuz APO olmamakla birlikte, “eşek yükü buğdayın başlık parası” olması, APO nun lisanındaki eşek nameli sözler, kitabın konusuna girmesi nedeni ile bunu alırken, APO için söylenen bu notlar okuyucunun da ilgisini çeker düşüncesi ile buraya aldık.
Türkiye’de idamın kaldırıldığı tarih olan 3 Ağustos gününü APO “Gül Bayramı” ilan ederek, taraftarlarına kırmızı gül dağıttırıyordu.(Sf: 288)
Şemdin Sakık’in kitabının 394–395. sayfalarından öğrendiğimize göre, APO, kardeşi Osman Öcalan’ın sevdiği kadın olan Zehra ve daha nice kadın ve kız militanlarla, “örgüte yoğunlaştırma kursları” adı altında iki üç ay, yanında bulundurup, yatağına aldığını, onlarla yüzme havuzlarında harem hayatı âlemleri ile eğlendiğini, onlardan bıkınca, uzaklaştırıp ya rızklı bölgelerde savaştırarak, suikastla, sorguda ölümle yok ettiğini okuyoruz. (Sf: 394-395)
APO, militanlarının başarılarından önce seviniyor, sonra yükselmesinden korktuğu için, belli bir süre sonra, onları öldürülmesi çok muhtemel olan bölgelere gönderiyor, ya bir suikasta uğratıyor, ya da uyduruk suçlamalarla sorgu ve işkence ile öldürtüyordu. Sonra da yakınlarına “şehit oldu” haberini gönderiyordu. Bazı militanlar soruda ölünce cesedini parçalattırıp, her parçayı Bekaa yakınlarındaki ayrı yerlere gömdürülüyordu. Birleşmiş Milletler, tarafsız bir heyet oluşturup Bekaa yakınlarında bir kazı çalışması yaptırsın, yüzlerce militanın kemiklerini tespit edebilirler. (Sf: 293–299)
Şemdin Sakık kitabının birçok sayfasında, APO’nun hoşlanmadığı militanlarını nasıl tuzağa düşürtüp, sorguda işkence ile katledildiğini, cesedinin parçalatarak tavuk çiftliklerine, çeşitli yerlere gömüldüklerini tanıklığı ile anlatıyor.
Şemdin Sakık’ın başarılarından korkmuş olmalı ki, onu, “Türk Genel Kurmayının ajanı diye suçlayıp yakalamak durumunu, Şemdin Sakık öğrenince, kaçarak Barzani bölgesine kaçıyor. Oradan da Türk Özel Kuvvetleri yakalayarak Türkiye’ye getiriyor.
SAKIK’A GÖSTERİLEN KOLAYLIK SUÇSUZ MAHKUMLARA, TUTUKLULARA SAĞLANMADI.
Özel Kuvvetler Komutanlığı'na ait iki timin gerçekleştirdiği "Yarasa" operasyonuyla yakalanarak Diyarbakır'a getirilen Şemdin Sakık'ın örgüt kadrosunda görev yaptığı 11 yılda 36 silahlı eyleme bizzat katıldığı ve azmettirdiği 134 katlinden sorumlu olduğu ortaya çıktı. İlk eylemi 31 Ocak 1986'da gerçekleştirdiği belirlendi.
Şemdin Sakık’ın örgüt içindeki en önemli eylemleri arasında yer alan ve 33 erin katledildiği 24 Mayıs 1993'de gerçekleştirilen Bingöl baskınında aynı şekilde 2. eylemin gerçekleştirildiği ortaya çıkmıştı. Sakık ve komutasında PKK grubunun, Bingöl - Elazığ karayolunu söz konusu tarihte keserek 33 eri şehit etmelerinin ardından karayolunun başka bir bölgede yine kesilerek, bu kez 49 er, 8 vatandaş ve 1 polisin kaçırıldığı ve erlerden 29'unun şehit edildiği anlaşıldı.
Ohal kayıtlarına göre hazırlanan suç dosyasında Sakık'ın 36 eylemde biri subay, biri astsubay ve 84'ü er, 5'i polis ile 43'ü vatandaş 134 kişinin öldürülmesi olayına karıştığı belirlendi.
Hal böyleyken, zamanın paralelci hükümeti, en kanlı katile bu imkanları sağlarken, haksız, uydur kaydır sahte belgelerle içeri attığı yıllarca hapis yatırdığı Mustafa Balbay, Soner Yalçın, Hikmet Çetin, Ergün Poyraz vb gibi seçkin aydınlara gazetecilere bilgisayar değil, daktilo bile vermemiş, en iğrenç hücrelerde yatırmıştır.
Acaba sorun bakalım, daha yeni tutuklanan Can Dündar, Erdem Gül gibi gazetecilere, Şemdin Sakık’a sağlanan bu imkanı sağlanmış mıdır? İşte böylesine masumlara karşı intikamcı bir yönetimle karşı karşıyayız. Din, iman, şeriat, adalet bayraktarlığını yapan AKP-RTE iktidarı, Ergenekon ve öteki uydurma mahkemelerin “savcısıyım” diyerek, en zalim iftira kumpaslarını yapıyordu.
Cezaevinde süt dökmüş kediye dönen, yemin şart cartla kendini masum gösteren Şemdin Sakık, asker, polis, sivil nice masum insanları katleden bu kişi, cezaevinde yatarken kendine, daktilo, bilgisayar gibi her türlü olanaklar sağlanmış, kitaplar yazmasında kolaylılar sağlanmıştır.
Zamanın hükümeti, “paralel” dedikleri Cemaatçilerle iş birliği yapmış, yüzlerce subay, general, gazeteci, profesör, aydınlara kumpas kurarak onları düzmece Ergenekon Mahkemelerinde yargılayıp yüzlerce yıl hapis cezasına mahkum ettirmişti. Ama Anaya Mahkemesi’nin hak ihlali kararı ile bunların hepsi tekrar yargılanıp suçsuz oldukları meydana çıkmıştı. Şimdilerde teker teker tazminat davaları açmaktalar.
İşte bu Şemdin Sakık dediğimiz APO’nun PKK nın katil başı “Parmaksız Zeki” denilen militan, tüm öldürdükleri bir yana, bu paralel hükümet tarafından masum Ergenekoncular aleyhinde “gizli tanık” olarak kullanılmıştır.
Cevat Kulaksız
ckulaksizster@gmail.com
KAYNAK:
1-Şemdin Sakık’tan Mektuplar Tuncay Günay 2005 Sf: (Alttaki resim: Doğu Perinçek APO ile Beka vadisinde)
2-http://www.milliyet.com.tr/1998/04/17/haber/hab01.html
**
0 yorum