Sizlere Büyükelçi Süha Umar'ın Ekim 2012 de Ahmet Davutoğlu'na yazdığı bir mektubu sunuyorum. Demek ki, Dış İşleri Bakanlığı ve büyükelçiler içinde bakandan daha tecrübeli ve ileri görüşlü personel de bulunuyor.
Mektubu okudukça, O zamanları Dış İşleri Bakanı olan Davutoğlu’nun, tecrübeli bir hariciyeci olan ve önerilerinin doğru olduğuna inandığımız Büyükelçi Suha Umar’ın dediklerini önemsemediğini, karalarının da ne kadar isabetsiz olduğunun kanısına varıyoruz. Mektubu siz de okuyunuz, öneri ve görüşlerinin ne kadar doğru olduğunu, Davutoğlu’nun da bu önerileri pek önemsemediğinin kanısına varıyoruz. Bir devlet adamı, bir Dış İşleri Bakanı ne kadar bilgili ve yetenekli olursa olsun, o mesleğe ömrünü vermiş, dünya siyasetini yıllarca izlemiş bu büyükelçi gibi engin tecrübeli personelinin görüş ve uyarılarına ne kadar önem verse, vereceği kararlarda da ne kadar başarılı olacağı apaçıktır. Davutoğlu’nun görüş ve uygulamalarını izleyen Büyükelçi Suha Umar, “Orta Doğuya yön vereceğiz” diyerek atıp tutan Dış İşleri Bakanına açıkça “siz Orta Doğu’yu bilmiyorsunuz” diyebiliyor.
O zamanları Dış İşleri Bakanı, şimdilerde Başbakan olan Davutoğlu’nun görüş ve uygulamaları ile Büyükelçi Umar’ın görüş ve önerilerini kıyaslayınız. Orta Doğu’da nasıl yalnızlaştığımızı, komşularımızla, “sıfır sorun” şöyle dursun, nasıl kavgalı duruma düştüğümüzü düşünerek, mektubu o duygular içinde okuyunuz, lütfen.
AKP-RTE iktidarına, tecrübeli, liyakatli, bilgili personel değil, kapıkulu, her yanlış kararı ve görüşü onaylayacak biatçi, yağcı “evet efendi”ci kişiler yandaşlar gerekiyor. “Bin bilirsen de bir danış” diyen atalarımızın özdeyişi doğrultusunda, kararlarımızı, aşağıdaki mektup önerilerindeki gibi danışa danışa, enine boyuna istişare yaparak vermemiz bizi doğru yola götürür. Ama bizimkilere çağdaş, evrensel görüş ve hukuk gerekli değil, kafalarına göre mezhepçi, dinci görüşler, o doğrultudaki kararlar önemli. Bu yanlış düşünce ve uygulama bütün yönetim kademelerinde böyle bir düşünce hakimdir, bu yönetimde. Şu şaşmaz bir gerçek ki, dinci, mezhepçi bir devlet, dinci, mezhepçi bir dış politika daima ülkeleri yanlışlığa ve yalnızlığa götürür. İşte bizim dış politikamız, özellikle Orta Doğu’da öylesine gidiyor ve ülkemiz nerede ise ateş çemberine çekilmek üzere.
Bu girişten sonra, şimdi, hariciyemizde çalışmış bir dostumuzun gönderdiği, tecrübeli Büyükelçimiz Suha Umar’ın zamanın Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na gönderdiği çok yararlı görüş ve önerilerini içeren mektubuna bir göz atalım; böylece ülkemizde, o zamanki görüşlerle, sonraki uygulamaları kıyaslayalım
Cevat Kulaksız
ckulaksizster@gmail.com
“Kardeşim Davutoğlu...
Yaşça da meslekte de ağabeyiniz sayılırım. Biliyorum dış ilişkilere meraklısınız. Kitap da yazmışsınız. Uzun cümleleriniz nedeniyle kolay
olmadı ama okudum. Ama korkarım siz dış politikaya hâlâ çok uzaksınız. Ancak size hayranlık duymamak da elde değil. Konuya bu kadar uzak olup bu kadar bildiğini zannetmek, bu kadar "bilmeden uygulamaya kalkmak" az cesaret değil. Görüyorsunuz, bildikleriniz doğru, hele uygulanabilir hiç değil! Hemen kızmayın! Kaybettikçe sinirlenmek normal olsa da "oyun kuran", "dünyaya akıl veren" devlet adamı sinirlenmez. Bu diplomasinin de ilk kuralıdır. Korkarım siz bunu da diplomasi dilini de bilmiyorsunuz.
Bosna Hersek için oy istediğiniz NATO ülkelerinin bakanlarını "katliam" ve "soykırım"la suçlamak olmaz! Size oy verse, döndüğünde işinden olur. AB, Türkiye'nin Suriye konusundaki tutumunu "anlayışla karşıladığını" söylerken, "Susun, Türkiye başını derde soksun" diyor!
Hepimiz dine saygılıyız. Farkımız, biz dini devlet işine karıştırmayız. "Batılı" bizim için "gâvur" veya "kâfir" değil, sadece örneğin, "Amerikalı, Fransız, Alman vs"dir. Din gözlüğüyle bakınca bu
devletlerin dış politikasını anlayamıyorsunuz. Hepsi "Hıristiyan"dır ama esas olan "ulusal çıkar"dır. "Tartışmaya açılmalıdır" dediğiniz "ulusalcılık", Batı'nın önde gelen ilkesidir. Gerektiğinde AB içinde bile herkes bildiğini okur.
Batılı meslektaşlarınız adam kullanmak konusunda çok beceriklidirler.
"Ahmet, şu bizim İran'da tutuklu gazetecilerimizi kurtarıver!" derler ama sizi Ortadoğu konusundaki toplantılara davet etmezler. Hinoğlu hinler, hem adamlarını kurtarırlar hem de sizi, "Batı'nın adamı" durumuna düşürüp, bir taşla iki kuş vururlar.
Korkarım siz Ortadoğu'yu da bilmiyorsunuz. "Osmanlı", Ortadoğu'da en "Türk dostu!" ülkelerin bile korkulu rüyasıdır. Yöneticilerinin çoğu kendilerini Peygamber sülalesine bağlarlar ama sizi bu bile
kurtaramaz. Ortadoğu'ya asker göndermeye kalkışıyorsunuz! Tarih de bilmiyorsunuz. Osmanlı atalarımız bölgeyi, altı yüz yıl, üç beş subay ve bir avuç askerle yönetmişlerdi. Arapların aralarındaki sorunlara karışmayarak, bölgeye yeni düzen vermeye çalışmayarak. Siz Suriye ile İsrail'in arasını bulmaya, Müslüman Kardeşler'i iktidara getirmeye, ülkeleri kimin yöneteceğine karar vermeye, Hamas ve Meşal'i desteklemeye kalkışıyorsunuz! Müslüman Kardeşler başa gelince Türkiye'yi lider mi seçecekler? Böyle olmayacağını daha şimdiden aldıkları tavırdan, sözlerinden anlayamıyor musunuz?
Türkiye'nin yaşamsal çıkarına aykırı olduğunu çocukların bile bildiği, İran'ın nükleer programına zaman kazandırıyorsunuz. Yanınıza aldığınız Brezilya, Suriye'de, Rusya ve Çin ile birlikte size ters düşüyor!
Balkanlar'ı dağ-bayır bildiğinizi söylüyorsunuz! Dağ bayır bilmek çobanlarla avcıların işidir. Dışişleri bakanlarının tarih, sosyoloji, kültür vs. bilmesi gerekir. Balkanlar'ı bilseydiniz, Saraybosna'da,
"Balkanlar'da Osmanlı Mirası" konuşması yapar mıydınız? Balkanlar’da da en korkulan düşüncenin "Osmanlıcılık" olduğunu bilmeden bölgeyi nasıl bileceksiniz? Unutmayın, siz o konuşmayı, Prof. Dr. Davutoğlu olarak değil, Türk Dışişleri Bakanı olarak yaptınız. Aradaki farkı göremiyor musunuz?
Balkanlar'ı bilseydiniz, bizim Diyanet İşleri Başkanı dururken, Batı tarafından "Avrupa Müslümanlarının lideri" olarak sunulan, El Ezher çıkışlı, ABD-AB destekli Bosna Müftüsü Mustafa Ceriç'i desteklemezdiniz.
Balkanlar'ı bilseydiniz, her türlü tehdide en açık, Batı'nın ilk fırsatta eritilmesinden yana tavır koyacağı Boşnakları kendi elleri ile yok olmaya götürecek olan "Bosna Hersek, Karadağ ve Sırbistan
Boşnaklarının tek bir devlet kurmaları" söyleminin takipçisi, her yönden kuşkulu bir Sancak Müftüsü üzerine politika kurmazdınız. Son iki yıldır, Batı Balkan politikasını Diyanet İşleri Başkanı'na
bırakmazdınız.
Kitap yazarken masa başında ahkâm kesmişsiniz! Dışişleri Bakanı olduktan sonra da Büyük Arnavutluk projesinin sadece Balkanlar'da değil, bütün Avrupa'da herkesin tüylerini diken diken ettiğini anlamadınız mı? Sizce Batı, Kosova'da neden Sırp azınlığı bıraktı?
2008'e kadar sırt çevirdiğiniz Sırbistan'ın, Türkiye'nin "doğal müttefiki", Boşnakları korumanın koşulunun bu ülke ile iyi ilişkiler kurmak olduğunu hiç düşünmediniz mi? Sırpların Bosna'da yaptıklarının insanlık açısından yüz karası olduğu, unutulmayacağı tartışmasızken, "devlet adamı"na düşenin, "bir daha tekrarlanmaması için önlem almak" olduğunu da mı bilemediniz? Kimse size, Osmanlı'nın/Sokollu'nun, Yunan Ortodoks Kilisesi'ni, Sırp Ortodoks Kilisesi kurarak nasıl dengelediğini anlatmadı mı? Türkiye Sırbistan ile yakınlaşınca AB'nin telaşını görmek de mi hiçbir anlam ifade etmedi?
Yunanistan ile "egemenlik" sorunlarının, "sıfır sorun" politikası ile çözülebileceğine gerçekten inandınız mı? Denktaş'ı devirip, Kıbrıslı soydaşlarımıza kabul ettirdiğiniz Annan Planı'nın, "Alınan alınmıştır, şimdi gerisine bakalım" yaklaşımı ile anında rafa kalkmış olması da mı size bir şey anlatmadı?
Ermenistan ile protokol yapmaya bu kadar hevesli olmanın gerekçesi neydi? Parlamentolarda Ermeni kararları daha da hızla ve artarak çıktı değil mi? Sorunu bu kadar anlamamak kimseye nasip olmaz!
"Pro-aktif dış politika", "Siz istemeseniz de ben vereceğim!" demenin Arapçası mı?
Gelin siz diplomasi, dünyaya yön vermek, bölgelere düzen getirmekten vazgeçin! Bakın sizi istediği gibi yönlendiren ABD bile bunu başaramadı. Dünyayı kurtarmak sevdasından vazgeçerseniz inanın önce Türkiye, sonra dünya rahat bir nefes alacak! Bundan büyük hizmet mi olur?”
Süha Umar 31 Ekim 2012
0 yorum