Sarık düştü.
Kel göründü.
Yer yerinden oynaması gerekirdi. Akademisyen bildirisi üzerine üç gün durmadan öfke ve nefret konuşmaları yapan Cumhurbaşkanı, nedense bu önemli konuda tek laf etmedi.
Edemedi.
En büyük din alimi, en büyük din büyüğü, hocaların hocası Diyanet İşleri Başkanı, “Tercüme hatası” dedi, rezaletin üstünü örttü, gündemden kaçırdı.
Tercüme hatası ne demek?
Arapçayı iyi bilmiyorlar.
Uyduruyorlar demek.
“Uydurukçu- Aktarmacı Din Bilgini” oluyorlar. Türkiye’de Müslümanlık; uydurukçu- aktarmacılarla, inşaat şirketleri sahibi tarikat şeyhi cübbeli, sarıklılara kaldı.
***
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, “Din İşleri Yüksek Kurulu Dini Bilgilendirme Platformu (Fetva Kurumu)” kurmuş ya da kurulu devralmış. Buraya Kuran dili olan Arapçayı “seller ve sular gibi bilen” ve her birinin isminin önünde “Prof… ve Prof. Dr…” diye sıfatlar bulunanları toplamış.
16 tane Prof. Dr.
Hepsi din alimi olmalı.
Kuran’ı ve hadisleri ilk kaynaktan okuyabiliyorlar, anlayabiliyorlar. Yüksek maaşlar alıyorlar. Maaşları Diyanet Bütçesi’nden yani halktan toplanan vergilerden ödeniyor. “16 Prof. Dr isim” bu makama başta Başbakan olmak üzere tüm bakanların imzalarıyla atanıyor ve Cumhurbaşkanı’nın da imzalı onayından geçiriliyor. 16 seçkin din ulemamızın, yine seller sular gibi Arapça bilen bir alt kadrosu da vardır. Onlar kaç kişidir? 100’mü, 150’mi? 250 mi?
***
Bu “dini bilir kadroya” halktan sorular geliyor.
Şunu yaptım.
Günah mıdır?
Bunu işledim.
Sevap mıdır?
Bir soru da belli ki sapık! Öz kızına sarılırken şehvet duyuyor. Akşam da imam nikahlı eşiyle yatağa girecek. Cennete gidince hurilerden de olmamak için “fetva” sormuş: “Kızıma sarılırken şehvet duyuyorum, dinen karımla nikahım düşer mi, düşmez mi?”
İnternet siteleri var.
E-mail yoluyla soru geliyor.
E-mail yoluyla cevaplıyorlar.
Sitelerinde yayınlıyorlar.
Din alimi (!) cevabı yazmış.
Helaldir… Helal!
***
Bu nasıl din?
Bu nasıl fetva?
Bu nasıl imam?
Geçen haftanın alev topuna dönmüş gündeminde bu konu Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in; “Diyanet İşleri Başkanlığı’na bu seviyede yıpratma, itibarsızlaştırma hiç olmadı. Din İşleri Yüksek Kurulu’na e-mail yoluyla 13 soru gelmiş. 12’sine standart cevabımız olmuş: bu sapkınlıktır, müşahade altına alınması gerekir demişiz. Azabı göstererek günah olduğunu da söylemişiz… Diğer birinde ise uzmanların hükmü inşa ederken istifa ettiği metinlerin Arapça’dan alıntılarının Türkçeye tercümeleri, teknik bir hata mıdır, kasıt mıdır… İlgili arkadaşları açığa aldık…” sözleriyle kapattı.
***
Gerçek örtüldü.
“Uydurukçu-Aktarmacı Din Bilginliği” kadrolarının üstelik Arapça’yı da doğru düzgün bilmedikleri, halktan toplanan vergilerle maaşa bağlandığı ortaya çıktı. “Aklen değil naklen” yapı sürüyor. Tercümeyi esas alıyor, onu da yanlış yapıyor. Ve isimlerinin önüne “bilimsellik ifadesi olan Prof. Dr…” getirmeye devam ediliyor.
Seller, sular gibi!
Necati Doğru/SÖZCÜ
0 yorum