10 Ocak 2016 Pazar

Tarihten Bir Yaprak - Güner Yiğitbaşı

Tarihten Bir Yaprak - Güner Yiğitbaşı
“Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az” sözünde yer alan anlamayanların çoğunlukta oldukları ülkemizde,son sekiz sene içinde, ülkesini seven duyarlı bir aydın olarak, hukuk bilgi ve birikimimizden de yararlanarak, değerli halkımızı aydınlatmak düşüncesiyle amatörce yazıp sosyal paylaşım ve internet sitelerinde yayınladığımız yazılarımız, herbiri üç yüzer sayfadan, beş ayrı kitap oluşturacak şekilde sekiz yüzü aşmış olup, ülkemizin içinde bulunduğu ve giderek daha da kötüleşen durumuna baktıkça, inanın, içimizdeki yazma ve bu yolla halkımızı aydınlatma şevki sönme aşamasına gelmiş ve bu pazar günü yeni bir yazı yazmak için bilgisayarımızın başına oturmamıza rağmen, gönlümüz yeni bir yazı yazmak istememiş ve elimiz klavyelere gitmemiştir.

Bu nedenle, tarihten bir yaprak açarak,önceden bugünleri görüp 11.07.2014 tarihinde  kaleme alarak yayınladığımız,“ATMA RECEP DİN KARDEŞİYİZ” başlıklı yazımıza aşağıda aynen yer veriyor ve sizlere iyi pazarlar diliyoruz.

10/01/2016 G.Y.


Atma Recep Din Kardeşiyiz!


Erdoğan; bugün (11/07/2014) kırk beş dakika rötarla ve bazı ünlü sanatçılarla, devlet ihalelerinde  çalışan baretli işçilerin dayatma ile katıldıkları görkemli bir törenle, Cumhurbaşkanlığı seçim vizyon belgesini açıkladı.

Konuşmasının başını dinledik, baktık değişen hiçbir bir şey yok.

Yine atıyor tutuyor, kendisini ve yaptıklarını övüyor,Türkiye Cumhuriyetini E.Ö ve E.S olarak, yani Erdoğandan önce ve Erdoğandan sonra olmak üzere, iki döneme ayırıyor, E.Ö dönemini; oy kaygısıyla, Menderes ve Özal'ı lütfen ayrık tutarak yerden yere vuruyor, E.S. Dönemini ise; adeta göklere çıkarıyor, ağzına zerre kadar yakışmayan, demokrasi, hak ve özgürlükleri geliştirdiklerini, Devleti arka planda tuttuklarını, milleti ise öne çıkararak millete öncelik verdiklerini, CHP'nin ikinci Dünya savaşından sonra değişimi yakalamak yerine, ikinci Dünya harbinde yerle bir olmuş olmalarına rağmen, değişimi yakalayarak ülkelerini kalkındıran başta Almanya olmak üzere, Japonya ve diğer devletleri sadece seyrettiğini açıklıyor.

Türkiyenin değişimi yakalamasının önündeki en büyük engel olan politikaya alet edilen din faktörünü ve o çok sevdiği, yeni nesli imam zihniyeti ile yetiştirmeyi hedeflediği, değişimin önündeki yegane engel olan imam hatip okullarının büyük savunucusu olduğunu unutuyor ve içine düştüğü büyük çelişkiyi göremiyordu.

Gavur icadı diyerek, aydınlanmanın öncüsü büyük icat matbaayı, asırlarca ülkeye sokmayan ve bu yüzden geri kalan ve bilgi toplumu olamayan  Osmanlının ve Osmanlı zihniyetinin, günümüzde yegane savunucusunun kendisi olduğunu unutuyordu.

İstanbul halkına Gezi Parkına girmeyi dahi yasaklayan, bu parka girmek isteyen vatandaşlarının üzerlerine, tomalarla, tazyikli sularla, biber gazıyla ve hatta silahla güvenlik güçlerini salan ve onların millete karşı kullandıkları orantısısz güç nedeniyle güvenlik güçlerini ikramiye ile ödüllendiren ve onları tarih yazmakla taçlandıran Tayyip Bey; o ağzına hiç yakışmayan, hak, özgürlük ve demokrasi kelimelerini  sıkça telaffuz ettikçe, afakanlar basıyordu.Sonunda daha fazla dayanamadık ve televizyonu kapatmak zorunda kaldık.

Tayyip Beyin konuşmasını izleyen ve onu hiç tanımayan bir yabancı, bol bol mağduriyet edebiyatı yapan Tayyip Bey'i, on iki yıllık Başbakan değil, ana muhalefet partisinin lideri sanacaktı.

Darbelerle darbecilere karşıymış havası vermesine rağmen, darbeciler tarafından yapılan 1982 Anayasasının, en başta %10 luk seçim barajı ve milletvekilliği dokunulmazlığı olmak üzere, antidemokratik hükümlerini çok beğenen ve bunları değiştirmemekte direnen Tayyip Bey; sanki, sembolik bir makam olan ve vatan hainliği dışında bir sorumluluğu bulunmayan Cumhurbaşkanı adayı değil de, on iki yıldır ülkeyi büyük yetkilerle yöneten ve bu ülke için yapacaklarını bu on iki yıllık uzun dönemde yapıp bitirmiş olması gereken Başbakanlık makamına ilk kez talip olan hizmet etmeye aç, çiçeği burnunda bir politikacı görüntüsü vermeye çalışıyordu.

Tayyip Bey; Usulen, Cumhurbaşkanını üç erkten birinin içinde zikretmek zorunda kalan Anayasanın  8. maddesinde yer alan (Tayyip Bey'in dediği gibi,104. Madde de değil), “ Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.” hükmüne dayanarak, Cumhurbaşkanı seçilmesi halinde, Başbakanlık görevini de fiilen yürütmeye devam edeceğinin sinyalini veriyordu. Bir maddesini, Cumhurbaşkanının, yürütmenin, yani icranın başı olduğuna ve Cumhurbaşkanı seçildikten sonra da, fiili Başbakanlık yapacağına referans yaptığı Anayasaya gerçekten saygılı olması gerekn bir kişi olarak, Anayasa gereği, Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, partisi ile ilişiğini kesmek  ve tarafsız kalmak mecburiyetinde olduğunu kulak arkası yapıyordu.

Recep Bey'e soruyoruz, kardeşim, sen, icrayı, yani yürütmeyi seviyorsan, Cumhurbaşkanı seçildikten sonra da, yan gelerek yatmak istemiyorsan, niçin Cumhurbaşkanı olmak istiyorsun, Başbakanlık sana batıyor mu, yoksa bizim bilmediğimiz, ancak çok iyi bir şekilde tahmin ettiğimiz bazı gizli niyetlerin mi var, kendine sorumsuzluk zırhı, güvenli bir liman mı elde etmek istiyorsun,Başbakan iken tam olarak yapamadığın, Anayasa Mahkemesi  ile diğer yüksek yargı organlarına hakim atama yetkine dayanarak, sana köstek olduğuna inandığın, en başta Anayasa Yargısı olmak üzere, tüm yüksek yargıyı yeniden dizayn ederek, yasama organından sonra, yargı organını da kendi buyruğun altına alarak gizli ajandanı uygulamaya koymak mı istiyorsun?

Recep Bey; şayet, Cumhurbaşkanı seçilirseniz (Allah korusun), Anayasa tamamen rafa kaldırılacağından, Türkiye Cumhuriyeti, sayenizde, İngiltereden sonra yazılı bir Anayasaya sahip olmayan ikinci ülke olma şerefine kavuşacaktır!

11/07/2014
Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat
Disqus Yorumları Yükle

0 yorum

Disqus Shortname

Comments system