6 Şubat 2016 Cumartesi

Milli Mücadele Hesaptır Hesap - Sinan Meydan

“Milli Mücadele: Bilginin ve Aklın Zaferi” 
Milli Mücadele Hesaptır Hesap - Sinan Meydan
Büyük Taarruz öncesinde, Meclis’in milli hatiplerinden Hamdullah Suphi (Tanrı-över) kürsüden, “Kuvayı Milliye, bir cinneti mukaddestir!” demiştir. Bu söze büyük tepki duyan Atatürk, “Ne diyor bu? Ne demek cinnet-i mukaddes? Kuvayı milliye hesaptır, hesap” karşılığını vermiştir.
“Hayatta en hakki mürşit ilimdir, fendir...” diyen ve hayatı boyunca bu temel ilkeye uygun olarak hareket eden Atatürk’ün en imkânsız görülen olağanüstü başarılarının ardında hep “doğru hesaplar” vardır. Bu nedenle Atatürk gerçek bir “hesap adamı”dır.

İşte Atatürk, bu hesap adamlığı sayesindedir ki, I. Dünya Savaşı sonrasında herkesin kayıtsız koşulsuz şekilde teslimiyeti kabul ettiği; kimilerinin İngiliz, kimilerinin Amerikan mandası peşinde koştuğu, en iyimser olanların bile İngiliz, Fransız desteğiyle yerel kurtuluş çareleri aradığı bir ortamda o, “Ya istiklal ya ölüm” parolasıyla tam bağımsızlık ve ulusal kurtuluş mücadelesi verilebileceğine yürekten inanmıştır.
Milli Mücadele, bazen yazılıp söylendiği gibi, öyle hesapsız, kitapsız bir macera, kaderci bir çılgınlık veya bir mucize değildir. Milli Mücadele, Atatürk’ün tamamen gerçekçi, akılcı ve bilimsel hesaplarına dayalıdır. Atatürk bu mücadeleyi I. Dünya Savaşı’nın son yılında 1918’in Kasım ayında, Adana’da Yıldırım Orduları Komutanı olduğu dönemde hesaplamaya başlamış, bu hesaplarına 13 Kasım 1918 ile 16 Mayıs 1919 tarihleri arasında işgal İstanbul’unda devam etmiştir. Atatürk’ün Milli Mücadele hesaplarının üçüncü aşaması Samsun’a çıktığı 19 Mayıs 1919 ile Lozan Antlaşması’nın imzalandığı 24 Temmuz 1923 tarihleri arasını kapsamaktadır. (Bkz. Sinan Meydan, Parola Nuh-Atatürk’ün Gizli Kurtuluş Planları, 4. bas., inkılap Kitabevi, İstanbul, 2015).
Atatürk’ün Milli Mücadele hesaplarının merkezinde iki temel gerçek vardır:
1. Bütün unsurlarıyla halkın tümünü “tam bağımsızlık” ortak amacında birleştirmek için bir “kurtuluş inancı”yaratmak,  
2. İç ve dış düşmanları çok iyi tanıyıp ona göre hareket etmek...

Atatürk’ün, savaş yorgunu, yoksul bir halkla birlikte İngiltere, Fransa, İtalya ve onların taşeronu durumundaki Ermeniler ve Yunanlılar ile yerli işbirlikçilere karşı mücadele bayrağı açmasının nasıl bir hesap işi olduğunu iki örnekle açıklayacağım:
Atatürk, 4 Şubat 1919 tarihinde Alemdar gazetesi yazarı Refi Cevat (Ulunay)’a verdiği ancak -sansür nedeniyle- yayımlanmayan mülakatın bir yerinde aynen şunları söylemiştir:  
“Düvel-i Muazzama dediğimiz devletlerin bir de iç yüzleri var. Siz sanıyor musunuz ki harbi (I. Dünya Savaşı’nı) kazanmakla Müttefikler aralarındaki anlaşmazlıkları halletmişlerdir. Asıl ihtilaf, asıl menfaat rekabeti bundan sonra başlayacaktır. Her geçen gün Müttefiklerin kuvveti azalmaktadır. Terhisler dolayısıyla orduları günden güne küçülüyor.
Asırlarca birbiriyle boğuşan İngilizlerle Fransızları ‘müşterek düşman’ telakkisi birleştirdi. Şimdi o eski rekabet bıraktıkları noktadan yeniden başlayacaktır. Başlamıştır bile... İtalya’nın da başı dertte... Onlar da iç kargaşalık arifesinde... Bu yüzden ilhak etmek istediği topraklardan bile çekilecektir. Netice şu ki, Anadolu’da baş gösterecek bir milli direnişe hiçbiri müdahale edecek durumda değildir. Böyle bir mücadelenin tam sırasıdır.”

Görüldüğü gibi Atatürk, Anadolu’ya geçip Milli Mücadele’yi başlatmadan yaklaşık üç ay kadar önce işgal İstanbul’unda her şeyin farkındadır. Atatürk daha o günlerde Müttefiklerin aralarındaki bu menfaat çatışmalarından yararlanmak için akılcı hesaplar yapmıştır. Sonunda tıpkı düşündüğü ve hesapladığı gibi olmuş, İngiltere, Fransa ve İtalya aralarındaki menfaat çatışmalarının üstesinden gelip Anadolu’daki Milli Mücadele’ye doğrudan müdahale
etmeyi bir türlü becerememiştir. Yine tıpkı düşündüğü gibi İtalya daha yolun başında “ilhak etmek istediği topraklardan” çekilip gitmiştir. İtalya’ yı Fransa takip etmiş, onlar da bir süre sonra işgal ettikleri yerleri boşaltmış, böylece yalnız kalan Ingilizler, milli kuvvetlerle doğrudan bir savaşı göze alamayarak, Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından sonra “Geldikleri gibi gitmişler” dir.
Atatürk’ün önderliğindeki Milli Mücadele’nin nasıl hesaplı, kitaplı, planlı ve gerçekçi bir mücadele olduğunu kanıtlayan en iyi örneklerden biri, Atatürk’ün 23 Temmuz 1919 tarihinde yaptığı Erzurum Kongresi’nin açılış konuşmasıdır.  
Atatürk söz konusu konuşmasının bir yerinde aynen şunları söylemiştir:  
“Ve işte bütün bu iğrenç zulümlerden ve bu bedbaht acizlerden, tarihimize karşı reva görülen haksızlıklardan üzüntü duyan milli vicdan nihayet uyanmış, haykırışını yükseltmiş ve Müdafaa-i Hukuk-u Milliye ve Müdafaa-i Vatan ve Redd-i İlhak gibi çeşitli adlarla ve fakat aynı mukaddesatın korunmasının sağlanması için beliren milli cereyan, bütün vatanımızda artık bir elektrik şebekesi haline girmiş bulunuyor. işte bu azimli şebekenin vücuda getirdiği kahramanlık ruhudur ki, mübarek vatan ve milletin mukaddesatını kurtarmaya ve himayeye dayanan ve son sözü söyleyecek ve hükmünü tatbik ettirecektir.”
Atatürk’ün ordu müfettişliğinden istifa etmek zorunda kaldığı, görevinden alındığı, kongre başkanlığına getirilip getirilmemesinin tartışıldığı o zor Erzurum günlerinde kurtuluşa olan inancını korumasının temel nedenlerinden biri bütün vatanı saran o “milli cereyan” ve o cereyanın yarattığı “elektrik şebekesi”dir. Atatürk, Anadolu’daki o elektrik şebekesinin adeta trafosu, santrali olacak, o şebekeyi her geçen gün daha da güçlendirerek Milli Mücadele’yi kazanmasını bilecektir.
Atatürk, Erzurum Kongresi’ni açış konuşmasına şöyle devam etmiştir:

“Genel ve özel vaziyet hakkında, cümlenizce bilinen bazı hususları burada tekrar hatırlatmayı faydalı görüyorum:
a)    Dört aydan beri Mısır’da milli bağımsızlığın temini ve geri alınması için pek kanlı vakalar ve ihtilaller devam ediyor.
b)    Hindistan’da bağımsızlık için geniş ölçekte ihtilaller oluyor. Milli maksatlarına ulaşmak için bankalar, Avrupa müessesleri, demiryolları bombalarla tahrip ediliyor.
c)    Afganistan ordusu da İngiliz-lerin milliyeti imha siyasetine karşı harp ediyor.
d)    Suriye’de ve Irak’ta İngilizle-rin ve yabancıların tahakküm ve idaresinden tekmil Arabistan galeyan halindedir. Arabistan’ın her yerinde yabancı boyunduruğu reddediliyor.
e)    Son zamanlarda devletler arasında ortaya çıkan rekabet münasebetiyle İngilizlerin Kafkasya’dan tamamen çekilmesine karar verilmiş ve tatbikat bir müddetten beri başlamıştır. (...)
f)    Milli bağımsızlıklarını tehlikede gören ve her taraftan istilaya uğrayan Rus milleti, bu genel tahakküme karşı bütün millet fertlerinin ortak kudretiyle çarpışıp (...)
g)    Kuzey Kafkas, Azerbaycan ve Gürcistan birbiriyle birleşerek milli varlıkları aleyhine yürümek isteyen Denikin ordusunu, harben baskı yaparak Karadeniz sahiline sürmüştür.
h)    Ermenistan’a gelince: Bir istila fikri besleyen Ermeniler, Nahci-van’dan Oltu’ya kadar bütün İslam ahaliye baskı ve bazı mahallerde katliam ve yağma yapıyorlar. (...)
i) Karadeniz’in Batı tarafındaki vakalara gelince: Macar ve Bulgarlar memleketlerinin önemli bir kısmını istila etmek isteyenlere karşı bütün milli varlıklarıyla çarpışıyorlar. (...) Batı Trakya’nın Bulgarlardan alınarak Yunanlara verilmesi itilaf devletlerince kararlaştırıldığı için tatbik harekâtı başlamış ve Yunan işgal kuvvetlerine karşı Bulgar Kuvayi Milliyesi tarafından takviye edilen Bulgar kuvvetleri Batı Trakya bölgesi dâhilinde verdikleri muharebeler neticesinde çeşitli Yunan fırkalarını def etmiştir.”


Milli Mücadele Hesaptır Hesap - Sinan Meydan
 
Atatürk dış durumu ortaya koyduktan sonra, iç duruma geçmiştir. İçeride ise Anadolu’da “milli iradenin”, “milli şuranın” ve “milli hükümetin” kurulması gerektiğini belirtmiştir. Ancak bu işlerin hiç de kolay olmadığını, çünkü “yabancı parasıyla” propaganda yapan “kalp ve sinirleri zayıf, vatansız, kendi menfaatlerini düşünen sefillerin” olduğunu, ancak kurtuluş için mücadele eden “bütün milletin” her türlü engeli aşacağına inandığını söylemiştir. (Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.3, İstanbul, 2000, s. 183-186)
Atatürk, iç ve dış tüm düşmanlarını çok iyi tanımaktadır. Bu nedenle hiçbir şeyi şansa, kadere bırakmamış; sahip olduğu bilgilere dayanarak aklını kullanarak her şeyi hesaplamıştır. Örneğin, 1919 Temmuz ayı itibariyle işgalci Ingiltere’nin Mısır’da, Hindistan’da, Afganistan’ da, Suriye’de, Irak’ta ve Kafkasya’ da çok zor durumda olduğunu bilmektedir. Dolayısıyla bu İngiltere’nin Türkiye’ de geniş kapsamlı veya doğrudan bir askeri harekâta girişmesinin çok zayıf bir ihtimal olduğunun farkındadır. En önemlisi de dünyanın değişik yerlerindeki İngiliz karşıtı hareketin merkezinde “milli bağımsızlık” ortak amacının olduğunu da görmüştür. Bunu konuşmasında Mısır’da “milli bağımsızlığın temini”, Hindistan’da “bağımsızlık için milli maksatlı ihtilal”, Afganistan’da “milliyeti imha siyasetine” başkaldırı, Suriye ve Irak’ta “yabancı boyunduruğunun reddi” , Rusya’da “milli bağımsızlıklarını tehlikede görenlerin” isyanı, Kuzey Kafkasya, Azerbaycan ve Gürcistan’da “milli varlıklarına yürümek isteyenlere” karşı savaş, Macarlar ve Bulgarların “istilacılara karşı milli varlıklarıyla çarpışması” ve “Yunan işgal kuvvetlerine karşı Bulgar Kuvayı Milliyesi’nin savaşarak” zafer kazandığı şeklinde ifade etmiştir. Atatürk’ün bu açıklamalarını, onun sadece dünyada olup bitenleri çok iyi takip ettiği, düşmanını çok iyi tanıdığı biçiminde yorumlamak eksik bir analiz olacaktır.
Burada asıl önemli nokta Atatürk’ün bütün bu açıklamaları, Milli Mücadele’nin çok başlarında, örgütlenme aşamasında, çok zor zamanda yapmış olmasıdır.
O, 23 Temmuz 1919’da Erzurum Kongresi’ nin açılışında bu açıklamaları yaparak, “İngiltere’ye karşı nasıl mücadele ederiz? En iyisi İngiliz veya Amerikan mandasını kabul edip kurtulalım!” diyenlere, İngiltere’nin düşündükleri kadar güçlü olmadığını, Mısır’dan Hindistan’a kadar dünyanın birçok yerinde İngiliz emperyalizmine karşı “milli bağımsızlık” mücadelelerinin başladığını, böyle bir ortamda İngiltere’den korkmanın anlamsız olduğunu ve Türkiye’de de anti-emperyalist bir “milli bağımsızlık” mücadelesi başlatmanın doğru olacağını kavratmak istemiştir.
Sonuç olarak Atatürk’ün Milli Mücadele’yi başarıya ulaştıran doğru hesaplarının temelinde; kendini, milletini, dostunu, düşmanını çok iyi tanıması, doğru bilgiye sahip olması, sahip olduğu doğru bilgiyi gerçekçi bir bakış açısıyla akıl süzgecinden geçirerek bilimsel sonuçlar çıkarması ve toplumsal bir “kurtuluş inancı” yaratacak stratejiler geliştirmesi vardır. Atatürk çok haklıdır.
Milli Mücadele gerçekten de “hesaptır, hesap”

Sinan Meydan/BÜTÜNDÜNYA
Disqus Yorumları Yükle

0 yorum

Disqus Shortname

Comments system