08/03/2016
Güner YİĞİTBAŞI
K A D I N!...
Erkek egemen toplumumuzda sevgili kadınlarımız erkeklerden kaynaklı daha ne kadar eziyet ve çile çekecekler?
Erkeklerimiz; kadınlarımızı, ne zaman, kendileriyle eşit, aynı hak ve özgürlüklere sahip, yaradanın bir kulu ve insan olarak görmeye başlayacaklar?
Erkeklerimiz, kadınlarımızın; kendilerini dokuz ay karınlarında taşıyıp, zorlu bir doğumdan sonra dünyaya getirerek emzirip süt vererek büyüten,hastalığında ve sağlığında devamlı yanında olan, gece üzerini açtığında uykusundan fedakarlık yaparak,sıcak yatağından kalkıp üzerini örten, üzerine titreyen, gece uykusunu bölerek onu emziren, büyüdükten sonra dahi üzerinden elini çekmeyen, evlenip çoluk çocuk sahibi olduktan sonra dahi, iki eli kanda da olsa, hiçbir karşılık beklemeden onun yardımına koşan, eşi çalışıyorsa, doğan çocuklarının bakımını da üstlenen anneleri olduğunu ne zaman fark edip, kadınlarımıza fazlasıyla hak ettikleri saygı ve sevgiyi gösterecekler?
Erkeklerimiz; ne zaman, kadınlarımıza yönelik her el kaldırışlarında ve her türlü kötü muameleye kalkıştıklarında, sanki annelerine karşı bir kötü davranış içine girdiklerini hissederek, kadınlarımıza daha saygılı davranmaya alışacaklar?
Erkeklerimiz; kadınlarımızın giyim ve kuşamlarına, başlarını örtüp açmalarına, doğum kontrollarına, doğum usullerine, doğuracakları çocuk sayısına yönelik dayatmalarından, ne zaman vazgeçecekler?
Erkeklerimiz; her konuda kadınlarımızı hor görme kompleksinden ve önyargısından ne zaman kurtulacaklar?
Her şeyden de önemlisi, erkeklerimiz; cinsel yaşamda, kendilerinin kadınlardan daha üstün ve vazgeçilmez olmadıklarını, kadınlarla eşit konumda olduklarını, kadınlarımızın, sadece kendi cinsel zevklerini tatmin eden bir seks objesi olmadıklarını, cinsel yaşamın da, kadın erkek, eşit ve ortak bir yaşam olduğunu, kadın ve erkeğin, anahtar ve kilit misali, girintili ve çıkıntılı anatomik yapılarıyla birbirlerinden ayrılmaz eşit ve ortak bir işlev içinde olduklarını, cinsel sadakat ve namus kavramının, erkekler için de geçerli olduğunu, azınlık olmalarına rağmen, kadının namussuzunun olduğu gibi, karısını dahi zorla pazarlayarak para kazanma alçaklığını yapan, adi ve namussuz erkeklerin, burunlarından kıl aldırmadan aramızda serbestçe dolaştıklarını, çocuk sahibi olamadıklarında, hatanın mutlak surette kadında olmadığını, ne zaman anlayıp kabul edecekler?
Çok merak ediyoruz doğrusu.
Bir erkek olarak, bizi bu öz eleştiriyi yapıp, kendimizi sorgulamaya ve bu makalemizi yazmaya sevk eden ve duygusal konuma gelmemize neden olan olay, yine kadınlarımızı hor gören ve aşağılayan erkek egemen Türk Dil Kurumunun “müsait” kelimesine verdiği anlam olmuştur.
Türk Dil Kurumunun, “müsait” kelimesini, ikinci anlam olarak, “Flört etmeye hazır olan, kolayca flört edebilen (kadın)" olarak tanımlanmasını, kınıyor ve Atatürk'ün kurduğu bir kurum olma vasfını her geçen gün yitiren bu kurum yöneticilerini şiddetle lanetliyoruz.
Türk Dil Kurumunun bu ilkel mantığından, çağ dışı ve haksız akıl yürütmesinden hareket ettiğimizde, teşbihte hata olmaz, kendilerini tenzih ettiğimiz ahlaklı ve namuslu siyasetçilerimiz alınmasınlar ama, müsait kelimesinin üçüncü anlamını; “yolsuzluk yapmaya, rüşvet almaya, kolayca yalan söylemeye,din ticareti yapmaya hazır olan (siyasetçi)”olarak da tanımlayabiliriz, değil mi?
Bu çarpıcı benzetmemiz, Türk Dil Kurumunun ne kadar hatalı ve zor bir işi başardığını, kadına yönelik, onları hor gören, alçaltan, bilinçaltı ve ön yargılı düşmanlıklarını ve ayrımcılıklarını, açıkça ortaya koymaktadır.
Sakın unutmayın, kadın; herşeyimizi onlara borçlu olduğumuz annelerimizdir.
Tüm kadınlarımıza ve annelerimize, buradan selam olsun.
11/03/2015
Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat
0 yorum