4 Ocak 2016 Pazartesi

Yaralı yürekleri TOKİ onaramaz - Tayfun Talipoğlu

Yaralı yürekleri TOKİ onaramaz - Tayfun Talipoğlu
En zorudur barışı korumak. Çünkü pamuk ipliğine bağlıdır. Bazı bir söz, bazı bir çığlık… Tabi en onulmazı da silah sesi. Günlerce, aylarca, yıllarca kurulmak istenilen barış, kağıttan yapılmış kayıklar gibi batar gider. Binlerce yüreğin ömrünü barışa vermiş olması anlamını yitirmiştir artık. Barış söylemleri, savaş çığlıklarına yenik düşer. Savaş severlerin en önemli silahı devreye girer:"Vatan haini"ilan edilir her "barış" diyen. Kanıksanır ölümler ve doğaldır artık cinayetler.
Savaşa karar verenler ile savaşanlar aynı olmadığından; masa başında verilen kararlar, ölenin de öldürenin de hayatını karartmaya yeter ve "ne uğruna" savaştıklarını bilemez bir süre sonra cephedekiler. "Kan davasına" dönüşür ve giderek kirlenir savaş.
İşte bizim kırk yıla yakın yaşadığımız gerçeğin adıdır bu. Cephe kazanmaz, cephe gerisi istediğini elde edene kadar sürer bu savaş. Çünkü "barış" yeterince yara almıştır.
"Hamasi" söylemlerle ortaya çıkarlar ama başta petrol sahaları olmak üzere doğal kaynakların zarar görmesini istemez egemenler, insanlar ise teferruattır onlar için. Ne çoluk çocuk ne de savaştan kaçmak için yola düşenlerin geride bıraktıkları umurlarında değildir. Güç kimin elindeyse, yayın kuruluşlarının haber bültenlerinde ya da gazetelerde karşı taraf "cani" kendileri melektir.

Yakılan yıkılan kentler için neler yapılacağı ve yeniden nasıl imar edileceği konuşulur da sokak ortasında kalan cenazelerin ve hiç büyümeyecek çocukların hesabını kimin vereceği sorgulanmaz. Oysa bilinmez ki "Yürek yaraları kolay sarılmaz." Kin, bir kartopu gibi büyüdükçe büyür.
"Sokağa çıkma yasağı" koysanız bile halk evlere sığmaz. O halka "Siz iyisiniz de ölen çocuklarınız kötü." diyerek gönüllere düşen ateşi söndüremezsiniz.
Hadi diyelim karar vericiler bu halkların sırtına basarak edindikleri serveti korumak adına duyarsız ve kördürler ama eyy halkım, hiçbir şey bilmiyorsan biraz etrafına bak!
Filistin’de, Gazze'de, Irak'ta, Suriye’de ve diğerlerinde savaşı başlatanlar "barış" formülleri arıyor.
Kendi yarattıkları canavarları durdurmaya  çalışıyor. Hem de savaş nedeni gördükleri kişilerle masaya oturma çabasındalar. Öte yanda ise birbirine girmiş halk bir türlü barışamıyor. Araya kan girmeye görsün, en az üç nesil sürüp gidiyor nefret. Bu yüzden bir şeyler yapmalı.
"Ülkenin Doğu ve Güneydoğusu bu ülkenin parçası ve orada ölen asker, sivil hepsi bizim insanımız." diyerek yeniden çıkılmazsa yola, bugün filim seyreder gibi seyrettiğimiz görüntüler tüm ülkeye yayılır ve çok geç olabilir.
Hani klasik söylem ya "Etle tırnak gibiyiz." diye. İşte bu söz, olası bir iç savaşta bir fantezi olarak kalır. Tarih bunun örnekleri ile dolu.
Anlaşıldı, bazılarımız okumuyor ama İnternetten mi indirirsiniz, yoksa DVD mi alırsınız bilmiyorum ama Ruanda iç savaşını anlatan "Otel Ruanda" filmini bir seyredin.
Daha da olmazsa yakın tarihte Bosna'da yaşananları ve Yugoslavya'nın parçalanışını, oradan gelip Türkiye’ye yerleşenlere sorun da size anlatsınlar.
Yani, yıkılan Cizre, Şırnak, Silvan, Nusaybin, Diyarbakır/Sur ilçelerine TOKİ’den ev yaparsınız ama kırılan gönülleri yapıştıracak bir harç icat edilmedi daha, bilesiniz.

Tayfun Talipoğlu/abcgazetesi
Disqus Yorumları Yükle

0 yorum

Disqus Shortname

Comments system