İşte, bugün için Türkiye'nin temel sorunu, sorumsuz olmanın sorumluluğunu taşıyabilme gerçeğinde yatmaktadır.
Anayasaya, Anayasa Mahkemesinin kararlarına uymayan ve saygı göstermeyen, buna karşılık, aynı anayasaya göre kendi eylem ve söylemlerinden dolayı sorumsuz olan ve bu sorumsuzluğuna sığınarak ve güvenerek, bu anayasal sorumsuzluğunu kötüye kullanan Tayyip Bey'in; işte, bu sorumsuz olmasının manevi sorumluluğunu taşıyamaması, bu ülkenin ve ülke insanının temel sorunudur.
Ülkenin Cumhurbaşkanı, anayasaya göre sorumsuz.Sadece vatana ihanetle suçlanabiliyor ve bunun için de; meclisin, sağlanması asla mümkün olmayan, ezici çoğunluğunun oyu gerekiyor.
Ülkenin Cumhurbaşkanı; vatana da ihanet etse, gerekli olan ezici meclis çoğunluğunun sağlanamamasından yararlanarak, sorumlu tutulamıyor, vatana ihanet dışında kalan, yasalara ve anayasaya açıkça aykırı olan diğer tüm eylem ve söylemlerinden dolayı ise; anayasaya göre zaten sorumsuz, kimseye hesap vermiyor, fakat, Türk Ceza Kanununda yer alan Cumhurbaşkanına hakaret suçunu yaptırım altına alan maddeden yararlanarak, hakaret içermediğ halde, kendisinin anayasaya ve yasalara açıkça aykırı olan eylem ve söylemleri nedeniyle, kendisini ağır şekilde eleşitirenlerden şikayetçi olarak hesap sorabiliyor.
Tam bir çıkmaz sokak.
Hani, almadan veren bir Allah'tır denir ya. Cumhurbaşkanı Tayyip Bey'in durumu da, haşa Allah'tan farksız,insanlarımıza vermiyor, yani, kendisi anayasaya ve yasalara uygun davranmıyor,saygılı olmuyor ama, kendisi için vatandaşlardan saygı bekliyor,vatandaşın kendisine yönelik hakaret dahi oluşturmayan ağır eleştirilerinden dolayı, Cumhurbaşkanına hakaret ettikleri gerekçesiyle onlardan davacı oluyor.
İşte, tam burada, sorumsuz olmanın sorumluluğunu taşıyabilmek kavramı öne çıkıyor.
Herşeyin, mevcut anayasa kuralları içinde işlemesi ve yürümesi halinde, Cumhurbaşkanı Tayyip Bey ile kendisini ağır şekilde eleştirmek durumunda kalan vatandaşlar arasında, aslında hiçbir sorun yaşanmayacak.
Biraz daha açacak olursak, Tayyip Bey; Cumhurbaşkanı olarak göreve başlarken meclis önünde namusu ve vicdanı üzerine yaptığı tarafsızlık ve anayasaya saygı ve uyma yeminine bağlı kalsa, her partiye eşit mesafede ve partiler üstü, partisiz cumhurbaşkanı olabilse, eski partisi AKP ile bağını kesebilse, anayasanın kendisine tanıdığı yetki hudutları içinde kalabilse, parlamenter sistemi bekleme odasına alarak fiilen başkanlık sistemi kurmasa, partili partisiz, tüm vatandaşlarına eşit mesafede kalabilse, her taşın altından çıkmasa, herkese ve her kuruma ağzına geldiği gibi tarafsızlığını yitirdiğini açıkça ortaya koyan ve bazen hakaret içeren laflar yetiştirmese, kısacası anayasal ve yasal olarak haddini bilebilse, kendisinden önceki cumhurbaşkanları gibi, halkıyla hiçbir meselesi ve problemi olmayacak, cumhurbaşkanına hakaret suçu, bugün olduğu gibi patlayarak ayağa düşmeyecektir.
Bu itibarla, üzülerek diyoruz ki; anayasaya göre sorumsuz olmanın, ağır ve manevi sorumluluğunu ve yükünü taşıyamayan bir cumhurbaşkanının başta olduğu ülkemizde; anayasaya ve yasalara uygun, düzenli bir şekilde tıkır, tıkır işleyen meşru bir düzen için öngörülmüş bulunan, sorumsuz cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanına saygı ve cumhurbaşkanına hakaret suçu kavramlarının hiçbir önemi ve anlamı kalmamıştır.
29/02/2016
Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat
0 yorum