Bu hüküm tersinden yorumlandığında, Cumhurbaşkanı;anayasa ve diğer kanunların, Başbakan ve ilgili bakanın imzalarına gerek olmaksızın, tek başına kendisinin yapabileceğini belirttiği işlemlerinden dolayı sorumsuzdur, bu sorumsuzluğun tek istisnası,Cumhubaşkanının vatana ihanet etmesidir.
Cumhurbaşkanının vatana ihanet dışındaki bu sorumsuzluğu;Cumhurbaşkanına, anayasa ve yasalarla açıkça tanınan görev ve yetkilerini kullanırken yaptığı işlemlerle sınırlıdır.
Başka bir anlatımla, herkesin yanlış olarak bildiği Cumhurbaşkanının bu sorumsuzluk hali, vatana ihanet dışında, görev ve yetkilerini kullanırken aldığı kararlarla sınırlı olup, görev ve yetki alanına girmeyen, örneğin ülkenin ana muhalefet partisi liderine yönelik açıkça hakaret teşkil eden söz ve fiilleri,sorumsuzluk alanına giremez.Cumhurbaşkanı da bu ülkenin bir vatandaşı olup, görev ve yetki alanı dışında, bir başka kişiye karşı işlemiş olduğu şahsi suçlarından dolayı cezai sorumsuzluğu asla olamaz.
Anayasanın 104. maddesine göre, Cumhurbaşkanı; Devletin başı olup,bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil ettiği, belli bir olgunluk içinde olduğu, normal koşullarda, ihtirasının ve hırsının esiri olarak kişisel bir suç işlemeyeceği varsayıldığı için, Cumhurbaşkanının herhangi bir Türk Vatandaşına karşı işleyeceği kendi görev alanına girmeyen kişisel ve bireysel bir suç işlemesi halinde nasıl bir işleme tabi tutulacağı açık bir hükme bağlanmamış, bu konuda açık bir hükme yer verilmesi, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin başı olan ve Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamına güvensizlik ve saygısızlık olarak kabul edildiğinden, Cumhurbaşkanının kişisel suçları konusunda açık bir düzenlemeye gidilmemiştir.
Ancak, bu demek değildir ki; Cumhurbaşkanı, makamının saygınlığını hiçe sayarak ve haddini bilmeyerek bir vatandaşına yönelik kişisel bir suç işlediğinde bunun hesabını vermeyecek ve yanına kar kalacak.
Anayasanın kanun önünde eşitlik başlıklı 10. maddesi çok açıktır. Bu maddeye göre; Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Anayasanın kanun önünde eşitlik ilkesi uyarınca, Cumhurbaşkanı da olsa, herkes kanun önünde eşit olup, hiçbir kişiye, aileye, zümreye ve sınıfa imtiyaz tanınamayacağına göre, Cumhurbaşkanına da, başka kişiler aleyhine suç işleme özgürlüğü ve imtiyazı tanınamaz.Aksine bir görüş ve yorum kabul edildiği taktirde, Cumhurbaşkanının görev ve yetki alanına giren işlemleri dışındaki bu sorumsuzluk ve imtiyazı, Cumhurbaşkanlığı makamını yıpratacak ve bu makamı işgal eden kişilerde, Anayasaya ve yasalara uymama, kendisini anayasa ve yasalardan üstün görme, halkına tepeden bakma, önüne gelen herkese karşı fütursuzca hakaret edip, hakaret ve sövme gibi, bir Cumhurbaşkanının ağzına asla yakışmayan davranış bozukluklarına neden olacaktır.
Türk Ceza Kanunu Cumhurbaşkanına hakareti bir suç sayıyorsa ve Cumhurbaşkanı bu suçun mağduru olduğunu iddia ederek, bir vatandaşından davacı olabiliyorsa, anayasanın 10. maddesindeki kanun önünde eşitlik ilkesi uyarınca,Cumhurbaşkanı da anayasada belirtilen görev ve yetki alanına girmediği halde, hangi nedenle olursa olsun, bir vatandaşına hakaret ediyor ve sövüyorsa,kişisel olarak bir suç işlemiş olup, görev süresinin sonunda, işlediği bu suçun hesabını yargı önünde mutlaka vermek zorundadır.
Diyelim ki, Cumhurbaşkanı bir sinir anında bir kişiyi öldürdü ceazasız mı kalacaktır?Suç üstü hali gerekçesiyle, görev süresi dahi sonlanmadan hakkında soruştuma açılarak gereği yapılacaktır.
Bu itibarla, Cumhurbaşkanının işlemiş olduğu kişisel suçlarından dolayı, görevli ve yetkili savcılar suçun niteliğine göre, resen veya şikayet üzerine, bu suçla ilgili bir fezleke hazırlayarak, dönem sonunda işlem yapılmak üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına göndermek zorundadırlar.
23/01/2016
Güner YİĞİTBAŞI
İzmir Barosu Üyesi Avukat
0 yorum